1. Bölüm: Tanışma

750 25 10
                                    

Buraya başlama tarihinizi bırakabilirsiniz

Bu eklemeleri ileriki bölümleri yazıp yapıyorum. Şuan da aksiyonlu gidiyor diyebilirim. En heyecanlı bölüm sonlarından sonra sizi bekletmek istemediğim için bölümleri biriktiriyorum. Yani şuan da bunu yazdığım tarih ve yayımladığım tarih arasında koca bir uçurum olacağı kesin. 

Açıklama kısmına yazmıştım fakat buraya da yazmak istiyorum. Hikayede şiddet bakımından yetişkin içerikler olacaktır. Rahatsız olacaklar lütfen okumasın.

Beğenmeniz dileği ile... İyi okumalar.

🗝️

Şans diye bir şey var mı? Yoksa sadece insanların başlarına gelen güzel şeyler için uydurdukları bir terim mi?

Eğer şans denen şey varsa şuana kadar pek bana uğramayı sevmiyor sanırım. Yoksa bu hale geleceğimi pek düşünmezdim de. Böyle söyleyince çok dramatik oldu ama benim bahsettiğim ve yakındığım şans biraz daha farklı. Doğduğumdan beri babamla ben varım sadece. Annem, arkadaşım, kardeşim falan yok. Sadece ikimiz. Benim evden çıkmamı istemez, arla zorla çıktığımda da gideceğim yere üst seviye bir güvenlik sağlardı. Yanıma birilerini dikmezdi ama korurdu işte bir şekilde. Beni dışarıdan korumaya çalışırken asıl korktuğum yalnızlığa mahkum ettiğinden haberi yoktu sanırım.

Babamın mezarının ucunda kirpiklerimde gökyüzünden düşen damlalar eşliğinde mezar taşına bakıyordum. Çok değil, bir güne yakın olmuştu gömüleli ama kimsecikler kalmamıştı. Arkasından konuşmak gibi olmasın da rahmetlinin pek seveni yoktu zaten. Yani, tamam aman aman çevresini bilmezdim de, işte bildiğim ve gözlemlediğim kadarıyla pek hoşlanmazdı insanlar ondan. Biraz soğuk birisiydi etrafına karşı ve bu yüzden de sevilmiyordu.

Ben? Ben severdim ya. Sadece birazcık işkolik bir insandı. İşinden vakit bulabildiği zamanlar benimle anı biriktirmeye çalışırdı. Eh bu da pek sık yaşanmazdı ya, neyse. Yaşandığı zamanlar ise beynimin anı merkezinde en değerli vakitler arasında yer kazanıyordu. Sürekli yan yana olup birlikte zaman çürütelim isterdim ama işi yüzünden fazlasıyla meşgul oluyordu. En son da iş gezisine gitmişti zaten. Bir hafta önce bavulunu hazırlayıp sadece bir haftacık ayrı kalacağımızı bana tembihlemişti. Her ne kadar işiyle uğraşmayı sevse de benden ayrı kalmayı sevmezdi, hiç sevmezdi hem de. Demiştim ya hani diğerlerine karşı soğuktur diye. Hah işte, onların tam tersi olarak bana tüm iyimserliği ile yaklaşırdı. Sanki bir robotmuş, ayarlama olarak da çevredeki insanlara olan tüm sevgisini sadece bana yönlendirmiş gibi.

Yine hiç istememiştim o gezilerden birine gitmesini. Tamam anlıyorum işi için gerekliydi ama biz sevmezdik ayrılmayı. Ayrılıp yerini doldurmaya çalışacağımız birilerimiz yoktu çünkü. Onu uğurlarken bana attığı bakışı hatırlıyorum da, ilk kez işinden nefret ettiğini anlatmıştı sanki bana, o da istememişti gitmeyi. Her zaman ki üzgün bakışının ardında sakladıklarını fark ettiğim an onu durdurmam gerekirdi. Durdurmadım, gitti.

Gitmeseydin keşke, bak ayrıldık. Temelli bir ayrılık hem de.

Yağmur şiddetini arttırmıştı ama ben hala aynı şekilde duruyordum. En ufak bir hareketim ile tüm atmosferi bozup sanki bir rüyadan uyanacakmışım gibi hareketsizdim. Belki de onu bekliyorumdur, omuzuma dokunup bana gülümseyip her zaman ki sadece benim duyabildiğim o yumuş yumuş sesiyle ''hadi kızım gidelim artık, hasta olucaksın'' demesini bekliyordum. Gelmedi, omuzumda da bir şey hissetmedim zaten. Ağaçların birinden rüzgarın ve yağmurun şiddetiyle kopup rastgele olarak bana çarpan bir yaprak bile yıkabilirdi sanki beni. O kadar müsaitim parçalanıp o halde kalmaya. Toparlanmak için kimseyi bekleyemem artık.

Yine her zamanki dalıp gitmelerimden birini yaşıyorum. Burada, mezarlıkta değilim şuan. Son bakışındayım. Hiç sesini çıkartmadan hem ağlayıp hem içinde bir yerlerde kopan fırtınalarla baş eden o bakışındayım.

Gümüşler Ve AltınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin