Öncelikle belirteyim buradaki Emre karakteri -yani baş karakterimiz- evet azıcık 'bad boy' , serseri ve oldukça yaramaz bir karakter. Ama her görünen dalgalı denizi delirten bir rüzgar ve durulduğu bir kıyı mutlaka vardır. Bir Cem Ernez olamasa da aslında ona yakın bir karakter, başta sevemeyebilirsiniz, ama kimse dört dörtlük değildir. Her insanın hayatında 'hataları' ve 'doğruları' vardır. Delirdiği bir an, yanlış kararlar verdiği sonuçlar ve pişmanlıkları vardır. Kısaca burada çok başka bir Eda Hakverdi kitabı okuyacaksınız. Baştan onu belirtmek istiyorum. Emre'ye çok kızacaksınız ama ben eminim ki ilerleyen bölümlerde de çok ama çok seveceksiniz :)
DİP NOT: *** Ve bunu söylemek istiyorum... Ben dizi izlemem, Netflix dizileri hiç izlemem. Ama 'tamamen iyi niyetle' bana yazılan bir mesaj doğrultusunda Netflix'in bir dizisinin konusuna benzetildiği belirtilmiş, bende açıp baktım o diziye ve sadece 3 bölüm izleyebildim. Samimi bir şekilde belirtiyorum ki, o dizi ile hiçbir alakası yok -ki ben bu kitabın üzerinde üç yıldır emek veriyorum. Oradaki kadının yaşadığı 'seks bağımlılığı ve sekse olan açlığı', bendeki ise bir kadının yaşadığı duygusal boşluk ve çalkantılar. Elbette konular birbirine benzeyebilir. Mesela Tv'de izlediğim tek program 'Masterchef' , şimdi onun bezeri 'Şef Akademisi' çıkmış. Amaç aynı olsa da eminim içerik farklıdır. O yüzden şimdiden gelecek yorumlara bir cevap olarak belirtmek istedim :)
Uzun bir giriş konuşması oldu :) Sustum !!! Keyifli okumalar...
-*-
Emre Denizli
Yabancı...
Kimdi yabancı? Hiç görmediğiniz, tanımadığınız, adını, nasıl uyuduğunu, neler yediğini, neleri sevmediğini bilmediğiniz kişidir. Ama ben bu karşımda duran, başka bir adamın elini tutan, bana ise bir yabancıymışım gibi bakan kadının her zerresini biliyorum. Mesela buzlu kahveden nefret ettiğini, aslında hiçbir şeye alerjisi olmadığını, ama sevmediği şeyler için ısrar edilmesin diye ‘alerjim var’ diye yalan söylediğini, reçeli peynirsiz asla yemediğini, en sevdiği meyvenin çok değişik ama Frenk inciri olduğunu, uyurken çok üşüdüğü halde bir ayağını açıkta bıraktığını, her şeyini ama her şeyini ezbere biliyordum ve şuan yabancı gibi bana bakması, beni tanımıyor gibi davranması beni deli ediyordu.Kavgalarımız hep olurdu, çok olurdu, çünkü ikimiz de çok kıskançtık, ikimiz de inatçıydık, ama her seferinde barışırdık. Biz hiç ayrılmamıştık. Biz hiç böyle yabancı kalmamıştık. Kavgalı olduğumuz günlerde, o eşyalarının yüzde birini alır ve arkadaşına giderdi. Sabah sınıfta yüz yüze geldiğimiz an barışırdık işte hepsi bu kadardı. Karşılaştığımızda da öyle sanmam saçmaydı. Neredeyse altı yıl geçmişti, o evliydi ve bir bebeği vardı. Onun bir hayatı vardı, ben ise içine edilmiş bir geçmişten kalan enkazdım.
Evet, her şeyi onun için yapmıştım. Dedim ya ben onu ondan iyi tanıyordum. O beni bir yabancı olarak görebilirdi, ama o benim için bir yabancı değildi ve ben onun ‘mutlu halleri’ni de adım gibi biliyordum. Oyun oynuyordu ve ben bu oyunu bozacaktım, o beklemese de ben geri dönmüştüm!*
“Merhaba demeyecek misin Alin Cansu?”
Kadın durdu ve sinirle adama döndü, “Demeyeceğim! Ve bana da bakmayı kes!”
“Keseyim mi?” güldü, daha çok alay barındıran bir gülümsemeydi. Yanına yaklaştı, fazlasıyla yakındı, “Kocanın elini bir saniye bile bırakmıyorsun, bunu o ortamda seni tedirgin eden bir şey ya da birileri olduğu zamanlarda yapardın ama şuanda bana ‘mutluluk oyunu’ oynamak için yaptığın o kadar belli ki...” baş parmağı ile dudağını kaşıdı, “Ve Alin Cansu ben bu oyunu bozmaya gelen o yaramaz çocuğum.”“Emre! Git kliplerini, fotoğraf çekimlerini yapacak başka bir şirket bul kendine! Benim çalıştığım şirketten de uzak dur!”
“Neden? Patronun benim gibi biriyle çalıştığı için bence çok mutlu ve eminim senin beni kovduğunu öğrenirse, senin hakkında çok da hayırlı kararlar almaz. Öyle değil mi? Hem sen benim eskiden bir sürü fotoğrafımı, videolarımı çekmiştin. İkimiz de birbirimizi tanıyoruz. Ben öyle tanıdığım, bildiğim kişilerle çalışmayı çok severim. Rahat ortam bilirsin. Yani... varlığıma alışsan iyi olur Alin Cansu. Artık buradayım,” dedi gözlerini göstererek, “Baktığın her yerde.” Adam gülerek yanından ayrıldı.O gittikten sonra Alin arkasındaki duvara yaslandı, neden şimdi? Neden tamda bu dönemde çıkmıştı karşısına? “Alin Korkmaz! Benim soyadım Korkmaz!” diye mırıldandı arkasından ve hızla lavaboya girip kendini bir tanesine kilitleyerek klozete oturdu. Her zaman yaptığı gibi yumruğunu ısırarak ağlamaya başladı. Her şey tepe taklak olmuştu ve Alin artık önünü göremiyordu. Bu da onu korkutuyordu. Çok korkutuyordu.
*
Emre ise bahçenin ıssız bir köşesinde karşısındaki manzaraya gözyaşlarının buğusuyla bakıyordu. “Şimdi eminim bir klozetin üstünde, elini yumruk yapıp ısırarak ağlıyorsundur ve lanet olsun ki bu senin canını çok yakar!” dedi ve o da o anlarda önündeki direği yumruklayarak kendi canını yaktığının farkında bile değildi.
???
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EDA ŞAHİNOĞLU HİKAYE TANITIMLARI (M.S.Y.)
ParanormalEDA ŞAHİNOĞLU HİKAYE TANITIMLARI... BÜYÜK SEVDALARIN TARİFSİZ DUYGULARIN ATEŞLE DANS EDEN TUTKULARIN İNKAR EDİLEN İNATÇI AŞKLARIN MUTLU SONLARLA SÜSLENMİŞ HİKAYELERİNİN ADRESİ... *Henüz başlamamış olan seri ve kitapların tanıtımları bulunmaktadır. S...