33. BÖLÜM

20.7K 1.1K 405
                                    




Tuğkan - Ele Layık


Kurşun zemine düşerken sekmiş, çıkardığı tok ses hepimizin kulaklarını doldurmuştu. Titrediğini yeni fark ettiğim elimle tuttuğum zarf, gelecek günlerin habercisi gibi kapımızı çalmıştı. Bir yaz gecesi sıcak denize girmişim gibi bir his veren Yaman'ın gözleri buz kütlesine dönmüştü. Tek istediğim, o soğuk gözlerinin bana değmemesiydi. Ama değmişti, bana ilk kez bu kadar soğuk bakıyor adeta kanımı donduruyordu.

''Babamı tanıyor muydun?''

Mutlulukla üfleyip ciğerlerimdeki havayı doldurduğum balona bir iğne batırıldı. Gözlerimin önüne tutulan geçmişin filmi hızla akmaya başladı. Geriye sardığım filmin play tuşuna bastım. Alacakaranlığın yansıdığı gözleri beni inceliyor, kalbime isabet edecek kurşun cam sehpayı tuzla buz ediyor, bornozla koştuğum lüks otelde öldürülmeden yetişiyor ve kulağıma ''Geldim,'' diye fısıldıyor.

Ama şuan ne bana değen gözlerini ne de aşığı olduğum sesi tanıyabiliyordum. Yabancı bir kuşku sinsice yüzünde geziniyordu. Tek ayağını yere ritmik bir şekilde vururken cevap vermem için bana bakıyordu. ''Beni bulduğunda kimseye haber vermedin. Sen de mi onlardan biriydin Ahu bana cevap ver!'' Yaman'ın sesi öyle hiddetliydi ki korkunca oturduğum koltuğun yanındaki bardağa çarpmamla yere düşüp kırılması aynı saniyede oldu. Kırılan cam parçasına baktığımda sadece benim görebildiğim bir yüz belirdi. Bülent Aladağ, başarısını kutlar gibi bana gülümsüyordu.

''Ben babanın adını bu evde,'' dedim cam kırıklarını temizlemek için süpürge almaya giden Şaheser anneyi işaret ederken. ''Şaheser anneden öğrendim.'' Cevabım inandırıcı gelmemiş olacak ki alt dudağını dişlemeye başladı. Balona açılan delikten dağılan hava ciğerlerime doluyor gibiydi, ama beni boğacak kadar fazlaydı.

''Abi kız nereden tanısın adamı? Biz bile senelerdir görmüyoruz Ahu nasıl görsün. Madem ölmüş üzerine iki kürek toprak atarız olur biter. Öfkelenmenin ne yeri ne de sırası.'' Yere eğilmiş cam kırıklarını toplarken bir taraftan da Kuzey'i dinliyordum. ''Bana bunca zaman annemi sordun ama asla babamı sormadın. Sormadın çünkü nerede ne yaptığından haberdardın değil mi? Ahu bırak şu cam parçalarını soruma cevap ver!'' Avucuma cam kırıklarını, dilime ise biriktirdiğim cümlelerimi hapsettim. Maruz kaldığım suçlamalar bir rüyanın ürünü olmalıydı. Yaman ne bana bağırır ne de elindeki kurşunun rengi kadar soğuk bakardı. Uyanabilmek için elimi yumruk yaptım. Camlar elime uykuda değilsin dermiş gibi batıyordu.

Ayağa kalkıp tam karşısına dikildim. ''Şuraya herhangi bir adam getirip bu adam benim babam desen inanırım. Çünkü senin baban olacak adamı hayatımda bir kez bile görmedim. Benim babamla yolları nasıl kesişti bilmiyorum. Ayrıca bana bağırmayı kes. Sakın beni geçmişinin suçlusu olarak ilan etmeye kalkma, pişman olan sen olursun.'' Her kelimemi üzerine basa basa söylediğim için dişlerimi kırarcasına sıkıyordum. Yaman tepkimden sonra afallasa da kafasında dolanan tilkileri görebilecek kadar onu tanıyordum.

Arka cebinden seri bir hareketle telefonunu çıkarttı. ''Vurulduğum zaman topladığın tüm belgeleri istiyorum.'' Telefonu kapattıktan sonra elime uzanınca bana dokunmaması için geri çekildim. Bileğimi yakalayıp sıktığım yumruğumu açmaya çalıştı. Kapalı olan parmaklarımın arasından sızan kan zemine damladı. ''Kuzey ilk yardım çantasını getir.'' Kapanan kapının ardından odaya bir sessizlik rüzgârı yayıldı. ''Bazı şeyler tesadüf olamayacak kadar planlıdır. Beni bulduğun günden beri bu kadar tesadüfün olması içimi bulandırıyor.'' Dakikalardır kaçırdığım bakışlarım sonunda gözlerini buldu. ''Madem içini bulandırıyordu... Neden... Benim burada ne işim var o zaman?'' Ellerimden sızan kanı umursamadan parmağımdaki yüzüğü çıkardım. Koyu kırmızıya boyanan yüzüğü Yaman'ın yüzüne doğru kaldırdım. ''İnsan güvenmediği birine evlilik teklifi eder mi? Tüm bu yaptıkların içindeki kuşkuları bitirmek için miydi?''

BEYOĞLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin