16.BÖLÜM

35.8K 1.6K 100
                                    


The Weeknd - Save Your Tears


Kışın yerini yaz ayları almış, yeryüzündeki beyaz örtü yerini yeşilliğe bırakmıştı. Toprak altında saklanan mücevherat değerindeki çiçekler yeryüzüne merhaba demiş, kuşlar masmavi gökyüzünde özgürlüklerini tekrar tekrar ilan edercesine özgürce uçuyorlardı. Giydiğim beyaz askılı, üzeri minik pembe güllerin olduğu uçuş uçuş elbisemle bisiklet sürüyordum. Dağları tepeleri aşıyor, ruhum bedenimden ayrılmış gibi huzurla gezdiğimi hissediyordum.

Yemyeşil çimenlerin olduğu yola ulaşınca pedalları çeviren ayaklarım yavaşladı. Başka bir ülkede olduğumu biliyordum ama buraya yabancı değildim sanki. Mavi bisikletimi kenara park edip, sonu belli bile olmayan hırçın dalgaların kayalıkları yalayıp geçtiği lacivert okyanusa çevirdim bakışlarımı.

Etraf sessizdi, rüzgârın uğultusu dalgaların sesine karışıyor sessizliğin çığlığını kulaklarıma ulaştırıyordu. Saçlarım yüzümü teğet geçiyor, rüzgârın etkisiyle havaya savruluyordu. Sahilde etrafı tüllerle kaplı bir salıncak ilişti gözüme. Beyaz kumların hakim olduğu sahilde salıncaktan başka bir şey yoktu ama güzelliği tüm sahile yetiyordu.

Bisikletin selesinden aldığım çiçeklerle bezeli tacı başıma taktım, kendimi prenses gibi hissediyordum. Okyanusa doğru yürümeye başladığımda ayaklarımın altındaki çimenlerin yerini sıcak sahil kumu aldı. Rüzgâr şiddetlenmiş karşımdaki dalgaları devasa boyutlara çıkarmıştı. Korkmuyor, aksine bundan zevk alıyordum. Arkamda kalan çimenleri güneş ısıtırken, okyanusun üzeri koyu gri bulutlarla kaplıydı. Ben iki ruhun ortasındaydım. Sanki bu serinliğe ihtiyacım varmış gibi kollarımı iki yana açmış okyanusun beni içine çekmesini bekliyordum. Dalgalar bana ulaşmadan önceki yerine geri dönüyor beni içine hapsetmiyordu. Sağımda kalan salıncağın üzerindeki bulutlar dağıldı ve gün ışığı orayı aydınlattı.

Yönümü salıncağa çevirip ilerlemeye başladım. Sahil kumu ayaklarımı gıdıklıyordu, yüzüme bir gülümseme peyda oldu. Oldukça rahat olan salıncağa oturdum. Ayaklarım biraz havada kalmıştı ama önemli değildi okyanusu buradan izlemek harikaydı. Kendimi usulca hareket ettiriyor, salıncağı sallamaya çalışıyordum. Arkamdan esen güçlü rüzgâr beni hızlandırmayı başarmıştı. Salıncak öne doğru gittikçe okyanusun üzerine kadar uzanıyordum.

Hızlandım, hızlandım. Artık okyanustan öteye fezaya doğru yaklaşıyordum. Artık ayaklarım yerden bir hayli yukarıdaydı. Ellerimi bulutlara uzatınca tam tutacakken salıncak geri eski yerine dönüyor hemencecik öne doğru atılıyordu, haddinden fazla hızlıydım. Aşağıya baktığımda okyanus sakinleşmiş dümdüz bir hal almıştı. Mavi gökyüzü yerini geceye bırakmıştı. Salıncak hızla sallanmaya devam ediyordu. Çok huzurluydum halimden şikâyetçi olduğum söylenemezdi.

Salıncak beni bir yere ulaştırmak istiyor gibi daha da hızlandı. Kontrol ona geçmişti, her ne yapıyorsa benden bağımsızdı. Son kez güçlü bir şekilde hızlandığında karşımda gördüğüm yıldız kümesi aklımı başımdan aldı. Simsiyah uzay boşluğundaki bu küme ışıl ışıl parlıyordu. Ona ulaşmak dokunmak istesem de ellerim ona uzanamıyordu. Salıncağın halatlarından tutup kendimi hızlandırmaya çalıştım.

O da bunu bekliyormuş gibi bana istediğimi verdi. Salıncaktan atladığımda yere düşmeyeceğimi hissetmiştim ama beklediğim şey olmadı. Görünmeyen bir el beni koruyor gibiydi. Yıldız kümesi ben yaklaştıkça küçüldü. Aramızda görünmeyen bir köprü var gibiydi. Adım attıkça yıldız topluluğu ikiye bölündü. Şaşırdım, bir şekle bürünüyor gibiydi. Ama nasıl olurdu? Galaksi bana ne anlatmaya çalışıyordu?

BEYOĞLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin