30.BÖLÜM

32.7K 1.2K 284
                                    

Madrigal - Seni Dert Etmeler


Suyun içine yattıkça küvetin kenarlarından taşan suyu umursamadan orada nefessiz durmaya devam ettim. Beyaz köpükler çıplak vücudumu görünmez kılarken, ruhumun çıplaklığını kapatacak hiçbir şey bulamıyordum. Nefesimi tutma saniyem arttıkça köpükler kan kırmızısına dönüyor, kendini öldüren adamın yukarı dönen ve feri giden gözleri zihnime süzülüyordu. Nabzım kulaklarımda atmaya başlayınca suyun içinden çıkıp sırtımı küvetin soğuyan zeminine yasladım. Kapının tıklatıldığı yeni fark ediyordum.

''Ahu iyi misin içeri giriyorum,'' dedi sesi her seferinde yüreğimi titretirken. ''Müsait değilim,'' dememi tamamlayamadan kapının açılması bir oldu. Köpüklerin yoğunluğuna rağmen kollarımı önümde birleştirip gözlerimi bana şaşkınca bakan Yaman'a çevirdim. Anında arkasını dönerken ellerini nereye koyacağını bilmiyormuş gibi bir indirip bir kaldırdı. En sonunda elini ensesine atıp bir süre sessiz kaldı. Ne söyleyeceğini bilmiyor gibiydi.

''Sesini duymayınca merak ettim,'' dedi kafasını hafif yan çevirirken.

Ruh halim o kadar bedbaht bir haldeydi ki üstsüz bir şekilde aynı banyonun içinde onunla olmak bile rahatsız etmeyecek kadar küçük bir detaydı. ''İyi gelir,'' dedim küvetin kenarına bıraktığım bornozu üzerime giyerken. Küvetten çıktığımı anlayınca dönmekle dönmemek arasında bocalayınca en sonunda dönüp gözlerime bakmakta karar kıldı. ''Sessizlik, her şeye iyi gelir.'' Gözleri beni utandırmamak için ısrarla yüzümden başka yöne çevrilmiyor ama bir şey yapmak için yanıp tutuştuğunu haykırıyordu.

''Bana da bir tek sen iyi geliyorsun.'' Beklemediğim cümlesi ayaklarımı harekete geçirdi. Kollarım beline sarılırken beni iyice kendine hapsedip sıkıca sarıldı. ''Seslendiğini duymamışım, meraklandırmak istemedim.'' Yüzümü göğsüne yasladığım için sesim boğuk çıkmıştı. Kolları yavaşça bedenimden ayrılırken elleri yanaklarıma ulaştı. ''Sorun değil güzelim, ben odama geçiyorum saçlarını kuruttuktan sonra yanıma gelirsin.'' Hafifçe başımı sallayıp onaylarken bornozumun yakasını biraz kaydırıp sol omzumu öpünce kapanan göz kapaklarımı görmemesi için kafamı diğer tarafa çevirdim. Dokunuşları devam ettiği sürece akıntıya kapılıp gitmekten korkuyordum. Dudakları boynuma yaklaştığında derince bir nefes çekip boynumu öptü.

''Herkesi yenen ben, bir tek sana yeniliyorum.'' Sesi derinlerden gelen lav gibiydi.

Bozguna uğramış bir ifade ile odadan çıktı. Ellerimi lavabonun kenarına yaslayıp bir süre kesik kesik aldığım nefesin düzene girmesini bekledim. Bornozumun kuşağını açıp omuzlarımdan düşmesini aynadan izledim. Delik deşik ruhum sıcak dudaklarıyla hayat buluyordu. Bu denli yaşadığım yoğun sevginin her bir zerreme fazla geldiğinin farkındaydım. Ama ona olan sevgimi böyle hissetmekten mutluydum. Saçlarımı kurutup gri taytımı ve siyah boğazlı ince triko kazağımı giyip odamdan çıktım.

Bir süre siyah koltuğunda oturmuş projenin tanıtımını izleyen Yaman'ı seyrettim. Kafamı kapının pervazına yaslamış içeri buyur edilmeyi bekliyordum. Kendi yuvam diyemediğim her yerde fazlalık gibi hissetmemi aşamıyordum. Babamın bizi birden terk edip gitmesinden, annemin ölümünden sonra akrabalarımın evinde bir haftadan fazla kalamayışımın bir nedeni de buydu.

Bir meleğin kanadından kopup gökyüzünde süzülen bir tüy gibi rotasızdım. Pusula Kuzey'i göstermiş, yanında bir de Yaman'ı getirmişti.

Kendi hayatımın dışında böyle bir dünyanın olduğunu ya kitaplarda okur ya da filmlerde izlerdim. Ama tam da şuan imkânsızı oynayan durumların tam olarak içine çekilmiştim. Yaman'ın kucağına sığınmış hüngür hüngür ağlarken gözyaşlarım Kuzey'in bizi eve getirmesine kadar devam etmişti. İki adam neden bu kadar ağladığımı bilemiyor, çaresizce susmamı bekliyorlardı. ''Aptal neden öldürdü kendini aptal!'' diye Yaman'ın göğsüne vura vura sakinleşmeye çalışmıştım.

BEYOĞLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin