Ela gözleriyle baktığı herkesi etkileyen Ahu Aladağ.
Gri mavisi gözleri olan ve sert duruşuyla Ahu'nun gözlerine vurulmuş Yaman Beyoğlu.
İki farklı insan, iki farklı hayat nasıl oldu da bir ormanda kesişti?
Beyoğlu'nun çetrefilli ve zor hayatı A...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Yaprakların güneşle olan dansı yeryüzüne alkış tutarken bu ana müthiş bir sessizlik eşlik ediyordu. Yüzüm Yaman'ın göğsüne yaslanmış, kollarım boynuna dolanmıştı. Sıcak hava bile aramıza girmeye utanıyordu. Elleri usul usul sırtımda gezinip bedenimi ürpertirken dudakları saç diplerimden bir an olsun ayrılmıyordu.
Gözlerim havuzun kenarındaki zemine yansıyan ışık huzmelerindeydi. Güneş ısrarla bizi yakmak isterken, ağaç yaprakları bizi korumaya çalışıyordu ama biz zaten çoktan yanmıştık. Küllerimizin tekrar alev almasına ihtimal vermezken bir bakışı, bir gülüşüyle en önemlisi de aklımı başımdan alan kokusuyla zirveden lavların arasına düşüyorduk.
Havuzun kenarına konan renkli kuşu fark edince yüzümü Yaman'ın göğsünden kaldırıp kuşa dikkat kesildim. Hareketlendiğimi fark edince hasır şapkasını yüzünden kaldırıp bana baktı. Uzun zamandır durağan olan hamak tekrar usulca sallanmaya başlamıştı. ''Ne kadar güzel,'' dedim hayran hayran kuşu izlerken. Yaman'a dönüp kendimi biraz yukarı kaydırdım ve yüzüne biraz daha yaklaşıp kırpıştırdığım gözlerimle ona baktım.
''Keşke Rüzgâr'da burada olsaydı değil mi hayatım?''
Yaman kafasını eğip burnumun ucundan öptükten sonra derin bir iç çekip gökyüzüne baktı. ''Orası öyle ama olmaması daha iyi yavrum, seni kıskanıp tatilimizi zehir ederdi,'' dedi. ''O beni çok seviyor bir kere neden kıskansın ki?'' Rüzgâr'ın, Yaman'a olan sevdasını dünya âlem biliyordu ama beni kıskanacağına asla ihtimal vermiyordum. ''Bir dakika bile senden ayrılmıyorum da ondan,'' dedi.
Şapkasının altından fırlayan ama tuzlu su yüzünden artık eskisi kadar kıvırcık olmayan lülesini kenara çekip gülümsedi. ''Onun peşinden koşup havuza düştüğün günü hatırlıyor musun?'' Ellerimi yüzüme kapatıp kafamı göğsüne yasladım. ''Çok utanıyorum,'' diye mırıldanırken Yaman tatlı bir şekilde kahkaha attı. ''Hem korkusuz hem de çok saftın o an. Kıymet verdiklerin için yapamayacağın şey yok Ahu.''
O gün tüm duygular el ele verip beni bugüne getirirken arkama dönüp baktığım da bizim için çizilen rotadan asla şaşmadığımızı gördüm. ''Havuza yaklaşmaması gerektiğini o da biliyor ama söz konusu kırmızı topu olunca gözü döndü demek ki...'' O anı tekrar hatırladığım da midemin ağrısını tekrar yaşıyor gibiydim. ''Yaman,'' dedim sunacağım teklife vereceği cevabını merak ederken. ''Rüzgârı' da artık evlendirsek mi? Tek oluşuna yüreğim sızlıyor,'' deyip olayı daha da dramatize ettim. Yaman homurdanıp şapkasını tekrar yüzüne indirince gözleriyle olan kontağım kesilmişti. İki göğsünün ortasını işaret parmağımla dürtüp tekrar bana bakmasını bekledim.
Kafasını iki yana sallayıp itiraz edince göğsündeki parmağımı şapkasına doğru uzatıp önünü yukarı doğru kaldırdım. ''Rüzgâr tek başına oldukça mutlu Ahu, evlenmesine gerek yok,'' dedi emekli amcalar gibi itiraz ederken. Tekrar şapkasını kapatacağı sırada bileğinden tutup kaşlarımı çattım. ''Ben konuşuyorum kapatıp durma şu şapkanı.'' Yaptığının yanlış olduğunu fark edince şapkasını çıkartıp hamağın yanına koydu ve elleriyle saçlarını düzeltti.