3.BÖLÜM

44.2K 1.9K 82
                                    

- Mary Jane - Yaz Bunu Bir Kenara


Ve o an alacakaranlığın kızıllığı onun griye çalan mavi gözleriyle birleşti. Havanın soğukluğu bakışlarındaki öfkeyle harmanlandı. Ela gözlerime değen mavi hareler ikimizin ortasında bir ateş yaktı. Onun kızgın bakışları benim şaşkın bakışlarıma karıştı.

Kalbimin güçlü atışının sesi, dışarıda yağan sağanak yağmurun sesini bastırıyordu. Ne o bakışlarını benden çekebiliyordu ne de ben ondan. Sanki salondaki tüm eşyalar gitmiş, gündüz yerini geceye bırakmış, gecenin karanlığına inat ay gibi karşımda parlayan bir çift göz vardı. Öfkenin, şaşkınlığın, çektiği acının harmanlandığı gözlerdi. Gözleri yavaşça sıkı sıkı kapattığım perdelere, üzerine örttüğüm pikeye, oradan salona kaydı. Gözleri etrafı keşfe çıkmış gibiydi. Bakışları biraz ilerideki kapının arkasına çektiğim dresuara kaydı. Kafasında bir şeyleri tartıyor gibiydi. Bende onun baktığı yerlere bakıyor sanki anlamak istediği şeyleri anlamak istiyordum.

Bakışlarının bana çevrileceğini anladığımda ela gözlerimi hızla kaçırdım. Orta sehpanın üzerinde boş bir tabak, bacaklarımın arasında ne zaman aldığımı bilmediğim bir yastık vardı. Korkudan bacaklarımı yastığı sıkı sıkı bastırıyordum. Gözlerim göğsümün altına kadar sıyrılan tişörtüme kaydı. Deli yatılırdı ama bu kadar da deli yatılmazdı canım! Hızla tişörtümü eski haline getirip açılan göbeğimi kapattım. Göz göze gelmek istemiyordum ya da korkuyordum emin değildim. Belirsizlik, ürkek yüreğimi iyice telaşlandırıyordu. Yastığı bacağımın arasından çekip yüzümü ona çevirdim. Saçlarımı gelişi güzel düzelttim.

''Merhaba.'' Çatallaşan sesim yüzünden boğazımı temizleme ihtiyacı hissettim. Mahcubiyetimi anlamış gibi bakıyordu. Cevap vermedi. Ona uzaylı görmüş gibi baktığımdan emindim. Çünkü dağılmış saçları, düne göre biraz daha uzamış sakallarıyla karşımdakinin insan olma ihtimali sıfırdı sanki.

Gözlerimiz ayrılmıyordu. Dünyada yıllarca tek başına kalmış bir insanın karşısına çıkan ilk kişi gibiydim. Varlığımı sorguluyor, hayal miyim yoksa gerçek mi kendine ispatlamaya çalışıyordu. Bana baktıkça içimdeki adını bilmediğim hislerin tüm vücudumda gezinmesine neden oldu.  O bakmaya devam ettiği için ısrarla onun gözlerinden başka bir yere bakmıyordum. Efsanevi hikâyelerdeki gibi ilk önce gözlerimiz mühürlenmişti. Denizin koyu tonlarına bulanmış gözleri, beni derinliklerine çekiyor ama boğulmamam için göz kapaklarını açıp kapatıyordu. Yağmur şiddetini arttırmıştı. Evi yıkacak kadar güçlü bir şimşek sesi kulaklarımı doldurdu. Aynı anda çalan kapı yüzünden ağzımdan ufak bir çığlık kaçmasına engel olamadım. Koltuğu sıkı sıkı tuttuğum ellerimi hemen dudaklarıma bastırdım. Ona zarar verenler mi gelmişti? Yarım bıraktıkları işi mi tamamlayacaklardı? Onun kıpırdadığını gördüğümde elimi ona doğru uzatıp durması için işaret verdim.

''Yerinden kıpırdama, yaran tekrar kanayabilir.''

Sessiz adımlarla yürümeye özen gösterip kapıyailerledim. Kapının dürbününe yaklaşırken yabancı birini görme ihtimali karnımıağrıtmıştı. Dresuarın içine sakladığım oldukça kalın olan sopayı sıkıcakavradım. Kimi görmeyi bekliyordum? Eli silahlı adamlar mı yoksa kim olduğunubile bilmediğim adamı aramaya gelen polisler mi? Nefesimi tutup tek gözümükapattım ve dürbünden baktım. Yusuf amcayı görünce alnımı kapıya yaslayıp tuttuğumnefesimi büyük bir rahatlamayla verdim. Sopayı içine koyup çıkan gürültüyealdırmadan dresuarı kapının arkasından çektim. Arkamı dönüp ona baktığımdakafasını tekrar önüne çevirdi. Kısa bir anlık göz yanılması olduğunu düşünsemde beni izlediğinden ve yakalanınca bakışlarını kaçırdığından emindim. ''Hoşgeldin Yusuf Amca.''

BEYOĞLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin