-Perdenin Ardındakiler & Mark Eliyahu- Uzaklara Savrulalım
Kırılır kanadım, dönemem geriye 🕊
Bahçemizdeki ceviz ağacın düz olan dalına oturak yapmıştı babam. Yaz aylarını o ağaç dalında geçirir bir sayfa sonra bırakacağım dememe rağmen elimdeki kitabı bitirmeden aşağıya inmezdim. 9 yaşıma bastığım yılın Temmuz ayında yine o dala çıkmış ağaç yapraklarının gölgesi altında kitabımı okuyordum. Saat ve mekân kavramını yitirmiş, açlıktan guruldayan karnımı duymazdan geliyordum. Ağaçta o kadar çok ceviz vardı ki sık yaprakların yeşilliği ve cevizlerin arasında görünmez oluyordum. Ama anneler bilirdi. Çocuğu aç mı tok mu nasıl olduğunu evladının gözünden bilirdi. O gün yine annem acıktığımı hissetmiş olacak ki ağacın altında gelip beni yemeğe çağırmıştı. Kitabın en heyecanlı yerinde bırakamadığımı bildiği için ben aşağı inene kadar beklemişti. Çünkü anneler bilirdi. Aşağı inerken minik bir yavru yılanı dalın üzerinde bana bakarken görmüştüm. Çok minik sevimliydi ama babamla izlediğim hayvan belgesellerinde gördüğüm korkunç yılanlar gibi simsiyahtı. Kitabımı elime alıp hızlıca aşağı inmeye çalışırken ayaklarım birbirine dolanmış yere yüz üstü düşmüştüm. Ağlamamıştım ama canım çok yanmıştı. Düştüğüm yerdeki taş kaşımı yarmıştı. Sağ kaşımdan akan kan yüzümü yalayıp geçiyordu. Annem beni telaşla yerden kaldırıp ''Canın yanıyorsa ağla, tutma kendini,' 'demişti. Canım gerçekten yanıyordu ve anneler bilirdi.
Şuan canım çok yanıyordu annem yine biliyor muydu?
Korna sesleriyle gözümü açtığımda elimin yine kaşımda olduğunu fark ettim. Arka koltuğunda yattığım araba sabit bir hızla ilerliyor arabanın içinde sadece nefes alışverişlerim duyuluyordu. Nerede olduğumu anlamamla birlikte en son bayıldığımı hatırladım. Ayaklarımın uzatılmış olduğu taraftan kırmızı ışıkla kaplı köprü halatları sırayla görünüp, ardından gözden kaybolarak geceye karışıyordu. Köprülerin her akşam ışıkları yanıyordu. İstanbul'a geldiğimizi anlamıştım ama hangi köprüde olduğumuzu yattığım yerden anlayamıyordum. Kaç saattir yoldaydık ve ben neden bu kadar çok uyumuştum emin değildim.
Tam yattığım yerden kalkmak için hareketleneceğim sırada arabanın içine bir ses yayıldı. ''Neden kızı evde bırakmadın abi?'' Sesinden konuşan kişinin Kuzey olduğunu anladım. Sorduğu sorunun muhatabı hiç kaçınılmaz Yaman Bey dedikleri adam olmalıydı. Kıpırdamadan yerimde yatmaya devam ediyordum, konuştuklarını dinlediğimi anlamalarını istemezdim. Yaman yine cevap vermemiş sigarasını yakıp içmeye başlamıştı. ''Demek o kadar canın sıkkın abi?'' dedi Kuzey. Yaman oturduğu koltuğun camını biraz açmış dumanın dışarı süzülmesine izin veriyordu. Sigarasını acele etmeden içtikten sonra sigarayı söndürüp camı kapattı. ''Niye bu kadar uzun süre baygın kaldı?'' İsmimi söylemiyor, sesindeki umursamaz tonu saklama gereği duymuyordu.
''Şimdiye kadar uyanması lazımdı bende şaşırdım aslında. Nereye gidelim eve mi?'' Kuzey'in söylediklerini dinlerken bakışlarımı tekrar cama çevirmiştim. Köprüyü geçmiş sokak lambalarının sarı ışığı altında ilerlemeye devam ediyorduk. ''Otele bırakalım, güvenliğinden emin olduktan sonra başka bir şey düşünürüz. Şuan aklımda eve baskına gelen adamlar var bir de kızı dert edemem. Sadece yanlış zamanda yanlış yerdeydi,'' dedi sıkkınca.
''Çok güzel bir kız, yürek yediği seni ormandan eve taşımasından belli,'' dedi Kuzey gülerek. ''Hayır, anlamadığım herkes kuytu bir köşede yaralı adam bulamaz, denk gelmez yani vallahi ben olsam korkup kaçardım anasını satayım.'' daha fazla şey söyleyecekmiş gibi derin bir nefes alsa da tek kelime etmeden ilerlemeye devam etti. Araba yavaşlayınca duracağımızı anlayıp gözlerimi tekrar kapattım. Kafam yolcu koltuğunun arkasına denk geliyordu. Açılan kapı sesiyle gözlerimi azıcık açıp baktığımda Kuzey'in arabadan çıktığını fark ettim. Yaman arabadan çıkmamış sakince nefes alıp veriyordu. Kuzey kapıyı açmadan yavaşça oturur pozisyona geçtim. Kalktığımı anlamış olacak ki sol omzunun üzerinden bana baktı. Yakın emrini veren bu adama olan öfkem elle tutulur cinstendi. Gözyaşlarım kirpiklerimde titriyor yanaklarıma ulaşmıyordu. Sakince bir şey söylemeden yüzüme bakıyordu. Arka kapı yavaşça açılınca yüzümü Kuzey'e çevirdim. Üzgün olduğumu görmüş olacak ki yumuşak bir ses tonuyla konuşmaya başladı. ''Gel Ahu, seni bugün burada misafir edelim.'' Sol elini tutmam için uzattı ama kıpırdamamıştım. ''Ben evime gideceğim, çekil önümden.'' Kendimi koltuktan kenara kaydırmış çıkmak için hareketlenmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYOĞLU
Teen FictionEla gözleriyle baktığı herkesi etkileyen Ahu Aladağ. Gri mavisi gözleri olan ve sert duruşuyla Ahu'nun gözlerine vurulmuş Yaman Beyoğlu. İki farklı insan, iki farklı hayat nasıl oldu da bir ormanda kesişti? Beyoğlu'nun çetrefilli ve zor hayatı A...