2.BÖLÜM

49.1K 2.1K 128
                                    

Sırtımı onun yattığı koltuğa yaslayıp bir dizimi kendime çekerek diğerini orta sehpaya doğru uzattım. Salonun içi o kadar sessizdi ki adamın sık sık aldığı nefesler tüm duvarlardan sekip kulaklarıma çarpıyor gibiydi. Bir süre kan oturan tırnak diplerimi izledim. Ne yapmam gerektiğini ilk kez bilmiyordum. Soğukkanlılığımı korumayı güçlükle başarıyor olsam da olacak şeyleri tahmin edememek aklımı kurcalıyordu.

Ocakta ki çaydanlığın kaynama sesini yeni fark ediyordum. Koşarak mutfağa gidip ocağın altını kapattım. Bir an evvel ateşini düşürmem gerekiyordu.  Biraz soğuk su koymak için mutfak tezgâhın altından genişçe bir kap çıkartıp çeşmenin altına yerleştirdim. Suyun içine biraz sirke damlatıp suyun dolması için çeşmeyi açık bıraktım. Ellerimi yüzüme kapatıp ilk yardım malzemelerinin yerini hatırlamaya çalıştım. Sakar ve hareketli bir çocukluğum olduğu için günlük olarak pansuman yapan annem, Allah bilir çantayı en son nereye koymuştu. Bileğimdeki tokayla hızla salçalarımı bağlayıp üst kata koşarak çıktım. Annemin odası dâhil her yere baksam da her zaman elimin altında olan çanta buhar olup uçmuştu sanki. Merdivenlerden hızla inerken ayağım kaysa da düşmeden inmeyi başarıp girişteki banyoya ilerledim.

Tam tahmin ettiğim gibi aynanın altındaki banyo dolabındaydı. Önce içindeki malzemeleri kontrol edip çantayı ve temiz birkaç tane bez aldım. Ayağa kalktığımda yaklaşık iki saat önce gördüğüm Ahu ile şimdiki kızın arasında yıldızlar kadar mesafe vardı. Birbirine yakınlardı ama bir o kadarda uzaklardı.  Gözüm aynadan anlamsızca bakan gözlerime takıldı kaldı. Badem gözlerimi öne çıkaran elmacık kemiklerim belirgindi. Kan ter içinde kalan yanaklarım al al olmuştu. Elimi aynaya, tam yanağımın üzerine denk gelecek şekilde koydum. Güven verici bir ifade ile başımı salladım. Yalnız olan bir insanın kendi kendini motive etmesi gerekiyordu, buna mecburdum. Yaralı adama yardım edecek ve başıma bir bela açmadan evimden gönderecektim. Kendime verdiğim sözü tutacaktım. O yüzden şimdi oyalanmanın zamanı değildi.

Hızlıca banyodan çıkıp mutfaktaki dolan suyu alıp kapısı olmayan geniş salonumdan ona doğru ilerledim. Üzerindeki ince tişörtünü çıkartmak için onu tekrar kaldırmam gerekiyordu ama kendimde o gücü bulamıyordum. Çantayı açıp içinden bulduğum makasla tişörtünü kesmekten başka çarem yoktu. Bu soğuk hava da bu kadar ince tişört giydiği için kaşlarımı çatarak, acıdan kıvranan adama baktım. Hoş, beni ilgilendirmediğini biliyordum ama anaç tavrım yine sahneye çıkmıştı. Makas, tişörtünün ucunu yakasına doğru jilet gibi keserken, ortadan ikiye ayrılan tişörtün uçlarını birbirinden uzaklaştırdım. Kaslı karnı gözler önüne serilirken, göbeğinin sağ üst tarafından başlayıp göğüs kafesine kadar uzanan yer yer morluklar, çürümüş gibi bir görüntüye sebep olmuştu. Gördüklerim içime dokunurken devam edebilmek için gözlerimi kapattım. Moraran teninin bin bir tonu ellerimin altındaydı.

Devam edebilmek için zihnimi başka şeylerle oyalamam gerekiyordu. Çok kötü dayak yediği belliydi. Bu kadar şiddete maruz kalırken neler hissetmişti acaba? Sağ göğsünün altından başlayan morarma kurşun yarasının olduğu yerle kesişiyordu. Islattığım bezi ılıştırdığım suya batırıp kurumuş kan lekelerinin üzerinden geçtim. Canını acıtmamaya özen gösteriyordum. Bu merhametli yanım hep başıma iş almama neden oluyordu. ''Yüreğinin güzelliğimi gözlerine yansımış yoksa gözlerin mi güzelliğini yüreğinden almış acaba?'' derdi annem. Yarasının etrafını temizlerken bakışlarım alnında biriken ter damlalarına takıldı. Acilen ateşini düşürmem gerekiyordu. Çantadan temiz bir bez daha aldım ve ıslatıp alnına koydum. Bunu yaptığım için kafamı kızgın kumlara gömmek istesem de pantolonun düğmesini açıp pantolonunu bacaklarından sıyırdım.

Adamın morarmamış yeri yok gibiydi. Pantolonla yere bıraktığım ayakkabıyı elime alıp merdivenlerden hızlıca yukarı çıktım. Kurşun yarası için bir şeyler düşünmeliydim. Elimdeki çamurlu pantolon ve ayakkabıyı banyoya bırakıp odamdan ateş ölçeri ve ince bir pike alıp aşağıya indim. Oldukça seri hareket ediyordum. Kimse arkamdan kovalamıyordu ama acele etmem gerektiğini söyleyen iç sesim beni hızlandırıyordu. Ateş ölçeri hızla sağlam olan sol kolunun altına yerleştirdim. Alnındaki kuruyan bezi tekrar ıslattım. Pikeyi bacaklarının üzerine örttüm. Yarı çıplak vaziyette evinde hiç tanımadığın bir adam yatıyordu. Gün akşama dönerken gökyüzündeki kızıllık evin içine yansıyordu. Birinin beni gözetleme ihtimali tüylerimi diken diken etmeye yetmişti. Oturduğum kanepeden kalkıp verandanın kapısının kilidini kontrol ettim ve gün ışığının içeriye sızamayacağı şekilde perdeleri çektim.

BEYOĞLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin