*iyi okumalar
Doruk, karşılıklı dükkanların olduğu sokağa girince, dükkanların içini gözleriyle taradı. Kürşat'ın kendisine is yerinin konumunu attığını anlamıştı. Onun ne iş yaptığını bilmiyordu. Ona 'hangi dükkan' diye bir mesaj daha attı. Cevap gelmemişti.
Kürşat elindeki yatağın başlığını takarken, telefonuna art arda bildirimler geliyordu. Sessizde olduğu için farkında değildi. Dakikalar geçtikten sonra, kendisine seslenen ustasıyla başını işten kaldırdı. Cumali ustanın yanında gördüğü bedenle durakladı. İkisinin ne alaka olduğunu anlamazken, başlığın takımından kalan tozları süpürüp dikleşti.
"Kürşat, oğlum o telefona niye bakmıyorsun sen? Çay ocağında seni sorurken buldum arkadaşını. Alıp getirdim."
Doruk, onu gördükten sonra bedenine yayılan heyecanı umarım gizleyebiliyorumdur diye düşündü. Kürşat'tam mesaj alamayınca 'çay ocağı' yazan yere girip, kibar şekilde onu sormuştu. Sorduğu kişiler kibarlıktan nasip almayarak ona hayırdır çekmişti. Yanında geldiği adam onu ayıların içinden çekip almıştı. Kürşat'ın gözleri saniyelik olarak telefonuna kaydı.
"Sağolasın usta. Hoşgeldin, sana konum atmıştım."
"Hoşbuldum. O bulunduğun yeri tam göstermiyor."
Kürşat'ın bundan haberi yoktu. Cumali, teslim ettikleri ürünü monte etmeye gideceğini söyleyip onları yalnız bırakmıştı. Doruk gözlerini dükkanın içinde gezdirdi. Bitmemiş ürünler bir köşede duruyordu. Bitmiş ürünler girişe yakın, poşet içindeydi. Gözleri Kürşat'ın girerken yaptığı yatağa kaydı. Ağaç oymasından işlenmiş başlığı vardı. Bu kaliteyi, bu semtten beklemiyordu.
Konuşacak konuları olmadığı için "Güzel yatak." dedi.
Kürşat'ın ona sus pus bakması, biraz rahatsız ediciydi.
"Öyle."
Doruk dudaklarını birbirine bastırıp, kendine sövdü. Buraya sırf karşısındakini aklından çıkaramadığı için gelmişti. Bu saçmalığı sorguladıkça, daha saçma sonuçlar aklına geliyordu. O da sorgulamadan, aklındakini görmeye karar vermişti. Belki böylece aklından çıkardı.
Kürşat, Doruk bir şey demeyip dikilmeye devam edince "Ne içersin?" dedi.
Ona doğru birkaç adım atmıştı. Doruk hızla "Kola" dedi. Kürşat yaklaşırken, bedeni sıcaklamaya başlamıştı. Acil serinlemesi lazımdı. Kürşat telefonunu alıp, çay ocağını ararken onun yanından geçmişti.
"Abi Çetin'le bir kola, bir çay yollasana. Misafirim var, eskilerden vermesin."
Kola fazla tüketilmediğinden, çay ocağınsa tarihi geçmesine rağmen kolaları atmamışlardı. Zaten alınmadığından dolabı yenileriyle doldurmaya gerek yok diye düşünmüşlerdi. Kürşat, onay alınca telefonu kapadı.
"Dikilme ayakta. Gel"
Doruk, önünden geçerek dükkanın içindeki kapıya giden genci takip etti. Kapı açılınca arkadan içeri girdi. Buranın ofis olduğunu gördü. Masa, sandalye ve karşısındaki L koltuk, iki tekliyle odayı tıkış tıkış yapmışlardı. Kürşat büyük koltuga geçti. Doruk'ta karşısında en rahat gözüken geniş tekliye oturdu. Konuşmaya başlamadan kapı tıklatılmadan açılmış, liseli olduğu belli olan çocuk elinde tepsiyle içeri girdi.
"Abi siparişleri getirdim."
"Eyvallah Çetin. Bırak şöyle."
Çetin tepsiyi bıraktıktan sonra göz ucuyla Doruk'a baktı. Kürşat'ın daha önce misafiri gelmediğinden kim diye merak etmişti. Kendi dükkanlarına girdiğinde adamı alacaklı sanıp, hırpalamaya çalışmışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sev Sevebilirsen (bxb)
RomanceTAMAMLANDI "Ben beni güzel sevebilecek birini istiyorum." "Ama aradığın şey güzel sikebilecek biri."