*Konuşmalar fransızca gibi düşünün. iyi okumalar 🖤
Doruk, hattını telefondan çıkardığında elleri titriyordu. Kürşat'ın ona yazdığı son mesajları düşününce içi gitmişti. Gidiyor olmasına inanmamış, üstelik hala üste çıkmaya çalışmıştı. Dişlerini sıkıp, ellerindeki hattı paramparça etti. Artık, Kürşat ona ulaşamazdı. Keşke aklındaki numarayı da silip atabilseydi.
Doruk, Kürşat 'geliyorum' dese, bekleyecekti. Son yirmi dakika en çok bu yüzden ağlamıştı. Gururun zerresine sahip değildi. Aşkta gurur olur muydu? Doruk herkesin 'olmaz' demesini umuyordu. Böylece kendine daha fazla acımazdı.
Uçak yere inene kadar, Doruk'un gözyaşları da yanaklarından boynuna inip durmuştu. Boğazı düğüm düğüm, kalbi boğum boğumdu. Gitmeye karar vermesi tamamen anlıktı. Annesi aylar sonra onu arayınca dayanamayarak ağlamaya başlamış ve her şeyi anlatmıştı. Elbette kendini tutup 'erkek arkadaş' demek yerine 'sevgili' demişti. Annesi hayatında ilk defa ona 'gel' dediğinde, zihni boşalmış ve her şeyi geride bırakmaya karar vermişti.
Kendini kandırıyordu.
Geride bırakamayacağını biliyordu. 5 gün bile dayanamamıştı. Nasıl daha fazlasına dayanacaktı? En çok üzülen oydu. Kürşat'ın sabit kalan tavrı karşısında kendisi bir gün boyunca onlarca farklı tavır sergilemişti. Bu bile, kimin daha çok delirdiğini gösteriyordu.
Özel jeti, ayarlanan iniş alanına inerken, görevli kadın gelip ona inişle ilgili bir şeyler söyledi. Doruk, tıkanan burnu ve kulakları yüzünden ne dedi anlamadı. Sadece kafasını salladı.
Sonunda jet iniş yapmış, kapı açılmıştı. Doruk koluyla gözünü sertçe silerken kapıya ilerledi. Annesini görmeyeli 5 ay oluyordu. Normalde Doruk onun yanına hep gülümseyerek giderdi. Kısa vakitleri, keyifli geçirmek gerekirdi. Şimdi kendini gülümsemeye zorlamıyordu. Çok zamanları olacaktı
İner inmez kendisini yemyeşil çimenler karşıladı. Takım elbiseli adam ve kadınlar eğilerek selam verirken Doruk anlık olarak irkilmişti. Ardından bu karşılanmalara alışması gerektiğini farketti.
Annesi: Berenice Carnation Forsenvuh'un hayatı, başlar üzerindeydi. Doruk, annesi ve babasından uzak olduğundan sıradan lükslükle büyümüştü. İlerlerken iki kadın ona eşlik etti. Ne valizi, ne çantası vardı. Öylece bomboş gelmişti.
Bir arabaya geldiğinde, şöför koşarak kapıyı açtı.
"Hoşgeldiniz Doruk bey, anneniz sizi karşılamaya gelemedi. Son anda işleri çıktı. Sizi evde bekliyor."
Doruk "Tamam" demekle yetindi.
Zaten annesini beklememişti. O kadar ağlamasına rağmen, kendisi için endişelenmemiş olmalıydı. O böyle bir kadındı. Doruk, Dünya'da onun kadar duygusuz başka insan olduğunu sanmazdı. Şu an keşke ben de öyle olsam diye düşünüyordu. Annesine benzese her şey daha iyi olurdu.
Araba yolda giderken kasabadaki küçük evlerin önünden geçiyorlardı. Evler kaybolup, ormana girdikten 10 dakika sonra karşılarına köşk çıkmıştı.
Şöför, arabayı tam kapıda durdurup "İyi günler dilerim" dediğinde, Doruk sessizce teşekkür etti.
Konuşacak hali yoktu. Ağlamaktan sesi kısılmıştı. İndiğinde yine onu takım elbiseli insanlar karşıladı. Hepsi eğilip, kapıya doğru elleriyle gösterirken Doruk, bu görkemli karşılamaya ters düşüklükte ilerledi.
Uzun çift kanatlı kapı açılınca kendisini curcuna karşıladı. Ev olması gereken yerde onlarca insan vardı. Herkes koştururken, Doruk olduğu yerde kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sev Sevebilirsen (bxb)
RomansaTAMAMLANDI "Ben beni güzel sevebilecek birini istiyorum." "Ama aradığın şey güzel sikebilecek biri."