Dağ ve Gök'ün barışını bitiren o kanlı günün üstünden 5 ay geçmişti. Hanını ve bikesini Alpagu Han'ın elinde kaybeden Dağ obası yerinden yurdundan edilmiş yeni ocağını kurmuştu. Boyuna edilen zulmü karşılıksız bırakmamaya yemin etmiş toy han Çolpan içinse gözlerinin ferini solduran o gün hiç geçmemişti.
Babasının kanı kurumadan hanlığı almış, boyunun yükünü sırtlanmıştı Çolpan. Bir yandan sürgüne gönderilen insanını toparlamaya çalışıyor bir yandan da Alpagu'dan alacağı öcün planını yapıyordu. Yüreği yakılan, en sevdiklerini peş peşe kaybeden yaralı toy bir candan daha tehlikeli ne olabilir? Halkının önünde dimdik dursa da içinde kopan fırtınaları dizginleyebilecek bir güç yoktu, orada sadece cayır cayır yanan bir yürek vardı. Üstelik kandaşı Tılsım'dan kalan yegane emanet olan yeğeni Batuga'ya yapılanlar da acısına acı katmıştı. Alpagu kendi oğlunu bile öldürmeye kalkmış bu ana dayanamayan küçük çocuk aklını kaybetmişti. Çolpan bu düşüncelerle içindeki intikam hırsını git gide büyütürken uzaktan Gök'ü takibe başlamıştı. Alpagu'nun Çinle savaşa geri döndüğünü biliyordu bir yanı orada can vermesini isterken bir yanı da onun canını kendi elleriyle almak istiyordu.
O gün yine obasıyla ilgilenirken
Tilbe otağa aceleyle girdiğinde bir haber geldiğini anlamıştı. Alpagu sarayına sağ olarak dönmüştü Çolpan bir kez daha kahretti ama şimdi onun harekete geçme vaktiydi.
//
Çolpan, geceleri sık sık Toygar Han ve Tılsım Bike'nin kurganlarına gider onlara intikamından bahsederdi. Yapayalnız kaldığı dünyada tek sığınak yeriydi iki can parçasının yattığı topraklar. Yanında Tilbe vardı Dağ'ın savaşçısı ve yoldaşı. Onu uzaktan izler, iyi olduğundan emin olmak isterdi hep. Gitme vakti geldiğinde atlara yaklaştılar ama atlarda bir huzursuzluk olduğunu hissetmişti Çolpan. Birinden veya bir şeyden ürküyorlardı.
"Etrafta birileri var fark etmedin mi?" diyerek Tilbe'ye döndü sessizliği dinlemeye devam ederken. Tilbe farkında olmadığını belirtircesine kafasını salladı. Çolpan'ın eli kılıcına gitmişti çoktan.
"Dağ Han'ını mı ararsınız yoksa Erlik Han'dan belanızı mı? Kimseniz çıkın ortaya!" Hiçbir ses gelmedi karanlığın içinden. Çolpan hem gerilmiş hem öfkelenmişti emindi birilerinin onu izlediğinden. Devam etti seslenmeye.
"Madem böyle saklanacaktınız ne diye peşimize takıldınız albızlar! Alpagu mu gönderdi sizi? Aynı sessizlikle dönün şimdi yuvanıza o zaman! Yine kendisinden ayrı ses yoktu. Atına binmeye yeltendiği sırada bu sessizlik bozuldu.
"Alpagu Han burada olduğumu bilse beni yaşatır mı Dağ Hanı?" Karanlığı bölen sesi elbette tanıyordu Çolpan, olduğu yerde kaldı, şaşırmıştı o olmasına ama öfkesi de yerinde duruyordu. Göklerdendi işte gelen, Gök Yasavulu Saltuk!
//
Yıkıcı bir savaşa giren Gök ordusu aylar sonra yurduna dönmüştü, barış evlilik yoluyla sağlanmıştı. Gök Saray aylar önceki ihanetin ağırlığını hala taşıyordu. Bu ihanetin karşılığı olarak idam kararı verilen Batuga Tegin yay kirişten bayılarak kurtulmuş ama aklını ve sesini o taht odasında kaybetmişti. Törenin ve Alpagu Han'ın bu hükmünü kabullenemeyen, vicdanının sesini ancak savaş meydanında susturabilen, saraya dönüp Batuga'yı görünce rahatsız olan biri vardı: Saltuk Beg.
Saltuk küçük bir çocuğun yapmadığı bir suçtan dolayı öldürülmek istenmesini kabullenemiyordu, o gün taht odasında engellemeye çalışmış lakin başaramamıştı bu girişimi. İnandığı ve hizmet ettiği değerlere inancı sarsılmıştı. Saltuk'un aklını karıştıran saraya sığamaz hale getiren bir nokta daha vardı: Çolpan Bike'nin şu an ne halde olduğu. 11 bahar önce Tılsım Bike ve Alpagu Han'ın düğün toyunda vurulmuştu bu Dağ güzeline. Yıllardır içinde sakladığı sevdası onu yakıp kül ediyordu. Uğradıkları ihanetin ardında onların olduğunu bilmek öfkelendirse de onu merak eden kalbine söz geçiremiyordu. Birkaç kez gözlemişti Dağ'ı, Çolpan'ın sık sık kurganlara gittiğini görmüştü. O gece kurganlarda izleyecekti onu uzaktan, karşısına çıkamasa da görmeliydi onu. Önden gidip gizlendi kuytu bir köşeye, beklemediği ise Çolpan'ın atını o tarafa bağlamasıydı.
//
Çolpan'ın babasına ve kardeşine içini döküşünü dinledi. Meşalelerin ışığında yüzünü seçemiyordu ama aklına kazılı o yüzün nasıl acı çektiğini sesinden anlayabiliyordu. Onun yanında olabilmeyi ne kadar isterdi oysa. Hoş her şeyi görmezden gelip ona gitse Çolpan'da karşılığı var mıydı ki sevdasının? İzin verir miydi yanında olmasına? Saltuk bilinmezlerle boğuşuyordu.
Çolpan atına yönelmişti, etrafı izlediğini yardımcısıyla konuştuğunu gördü. "Dağ Han'ını mı ararsınız yoksa Erlik Han'dan belanızı mı? Kimseniz çıkın ortaya!" Kendini gösterip göstermeme arasında bocalıyordu Saltuk, savaş alanındaki cesaretini şu an bulamıyordu. Tekrar sesi yükseldi Çolpan'ın. "Madem böyle saklanacaktınız ne diye peşimize takıldınız albızlar! Alpagu mu gönderdi sizi? Aynı sessizlikle dönün şimdi yuvanıza o zaman!" Saltuk bunca yıllık geri durmasının ne işine yaradığını düşündü o an, görmek için can attığı gözlere bakabilirdi tekrar şimdi. Göreceği tepki koca bir bilinmezdi ama en fazla ne olabilirdi ki ölümden gayrı? Çolpan'ın tekrar atına yöneldiğini görünce gizlendiği kurganın ardından çıktı. " Alpagu Han burada olduğumu bilse beni yaşatır mı Dağ Hanı?" Çolpan duraksadı yavaşça yüzünü Saltuk'a döndü. Aylar sonra göz gözeydiler işte Batuga'nın ad gününden beri ilk kez.
//
Çolpan karışık duygular yaşasa da gördüğü kişiyle hızlanmaya başlayan kalbini hissediyordu, ne işi vardı burada? Alpagu'nun haberi yok diyordu yalnız mı gelmişti karşısına? Bu düşünce anlık bir tebessüm yerleştirdi yüzüne hemen silinen. Saltuk Alpagu'nun en güvendiği komutanlarındandı bu bile nefreti için yeterli olmalıydı. Kim olursa olsun Göklerden yana güveni yoktu.
"Ne işin var burada Gök Yasavulu? Canına mı susadın yoksa? " Sesi sert ve duygusuz çıkmıştı istediği gibi. Kendinden emin şekilde karşısında duran kadına baktı Saltuk. Bildiği Çolpan Bike gibiydi insanı delip geçen bakışlarıyla ama elindeki meşalenin aydınlattığı yüzündeki o bakışlardaki canlılıktan eser kalmamıştı sanki. "Ne susarsın Gök köpeği! Saltuk daldığını fark etmemişti onu uyandıran bu söz üzmemişti bile. "Ay ışığının altında karşında olmaya alışkın değilim Çolpan Han. Ben...sadece seni görmek istedim." Çolpan son cümleye ne tepki vereceğini bilemedi bir an.
"Beni görüp ne yapacaktın? Alpagu artık seni mi gönderiyor gözetlemelere?"
"Onun haberinin olmadığını en başta söylemiştim. Kendim geldim çünkü aklımdan çıkartamadığım biri için endişelendim. Savaş meydanındayken de bir yanım hep buradaydı. Sürgünden sonra seni ne halde bulacağımı bilememe fikri beni delirtecekti. Niyetim nasıl olduğuna bakıp sessizce geri dönmekti bu gece ama anladın burada olduğumu. "
Saltuk bugünün itiraf günü olmasını tahmin bile edemezdi ama ok raydan çıkmıştı bir kere. Sözlerinin etkisini görmeye çalıştı Çolpan'ın gözlerinde.
Çolpansa içten içe tahmin ettiği bir ihtimali düşünüyordu şu an. Karşısındaki adamın gözlerindeki ilgiyi görmemek aptallık olurdu farkındaydı daha fenası karşılıksız da değildi henüz o bilmese de lakin bir Göklüye bu saatten sonra verebileceği tek karşılık kılıcıyla olurdu.
"Yüreğin çok yanlış yerlerde dolaşıyor yasavul. Karşılığı olmayacak bir şey için yorma kendini. Sarayına dön ve o hanına hizmet etmeye devam et."
Bu açık reddediliş karşısında Saltuk'un yüreği acımıştı ama bekliyordu bunu. Tek merak ettiği gerçekten o yürekte yeri hiç yok muydu yoksa konumları mı mıydı Çolpan'a bunu söyleten? Sormak istedi ama sormadı.
"Biliyorum Çolpan Han. İlk günden beri bir beklentim yoktu şimdi de yok."
"Bir daha sakın gelme buraya. Eğer karşıma çıkarsan kanını dökerim hiç acımam." Çolpan pişman değildi bu kesinliğinden. Düşmanına başka bir tepki veremezdi. Saltuk'un çok hafif bir baş selamıyla gitmek için geri döndüğünü gördü o an Batuga geldi aklına.
"Yeğenimi severdin güya tüm o sevgi gösterin benim ilgimi çekmek için miydi? Alpagu yay kirişi onun masum boğazına dayarken durup izledin öyle değil mi?" Batuga'yı sormasını bekliyordu onu ne kadar sevdiğini biliyordu.
"Asla, ikisini birbirine karıştırmayasın. Anasının ihaneti onun suçu değildi engellemeye çalıştım ama başaramadım. Ben de çok üzgünüm.""Biz ihanet etmedik! Ne Tılsım ne babam ne de ben! Alpagu neye inanmak istediyse ona inandı ve katletti onları!" Saltuk yaralı sevdiğini suçlamak, ihanet konusunu açmak istememişti aslında ama bir kez girmişlerdi konuya.
"Çinlilerin üstünden Dağ hanının mührünü taşıyan bitig çıktı, Tılsım Hatun oğlunu alıp saraydan kaçmıştı madem suçsuzdu niye önceden kaçtı? Buna bir açıklaman var mı Çolpan Han? Masum olduklarına emin misin?" Ölümle burun buruna gelmişlerdi o saldırıda, yokmuş gibi davranamazdı Saltuk ama şu an Çolpan'a kurganlarda bundan bahsetmenin hiç iyi bir fikir olmadığı açıktı. Çolpan kayıplarının bahsi geçince histerik bir gülüş attı karşısında onları suçlayabileceğini düşündüren neydi bu Göklüye? Ona doğru yürüdü, peşinden gelen Tilbe'ye geride kalmasını işaret etti.
"Kes sesini! Onların ruhunun gezdiği yerlerde bu saygısızlığa izin vermem." Kılıcını çıkardı kınından, gözlerine bakmaya devam ederek tam karşısında durdu kısa mesafeyi kapatarak.
"Cidden ölümüne susamışsın Gök yasavulu. Peki, istediğini alacaksın elimden. Çek kılıcını!" Saltuk karşısında öfkeden alev alev yanan gözlerle kendisine meydan okuyan kadına baktı. İhaneti kabul etmiyordu, Dağ olmayabilir miydi cidden, bilmiyordu. Ne için gelmişti ne durumdalardı.
"Öfken kime bana mı yoksa Alpagu Han'a mı? Ne yaparsan rahatlayacaksın Çolpan Han? Öldürmek acını dindirecek mi?""Herkese! Hepinizden, tüm Gök'ten nefret ediyorum. Evet öldüreceğim, o Alpagu'yu da onun emirlerini yapan herkesi de!" Çolpan hızlıca saldırdı ilk darbeden kaçıp kılıcını çekmişti Saltuk. Çolpan'ın öfkesinin ne kadar yıkıcı olabileceğine hiç şahit olmamıştı şimdiye dek. İstemeden karşılık verdi ama savunma halindeydi saldırmıyordu. Kılıç sesleri ormanda yankılanırken ay ışığının altında bir dansa dönmüştü olay. Çolpan karşısındakinin saldırmaması üzerine daha çok bilenmişti, gözünde sadece bir Gök alpiydi şu an.
"Tekrar desene Saltuk, desene ihanet ettiniz diye!" Boğazının hemen altından geçen kılıçtan sıyrılan Saltuk bunu sabaha kadar sürdürebilirdi tabi başka şartlarda ama şimdi durdurmalıydı onu, ikisi de zarar görmeden. Çolpan'ın son saldırısını engelleyip onun gerilemesini sağlayacak şekilde saldırdı ve kılıcını düşürdü. Çolpan bir anda başlayan saldırı sonucu kılıcını kaybettiğine inanamıyordu, hırsla soluyordu karşısındaki adama baktı. Yenilmek en son isteyeceği şeydi şu an. Arkadan Tilbe'nin yanına gelmek için izin istediğini fark etti, gözleriyle durdurdu. Yere çöktü.
"Ahh!"
Saltuk duyduğu acı dolu sesle Çolpan'a yaklaştı yaralanmadığına emindi oysa.
"İyi misin?"
Lafını bitirmesine kalmadan Çolpan belindeki hançeri çıkarmış üstüne çöken adama saplamıştı. "Ahhh!"
Elini yüzüne kapattı Saltuk, bunu nasıl anlayamamıştı, Çolpan'ın hançeri sağ gözünde kaşından başlayan derin bir yara açmıştı. Sendeleyerek geri gitti. Çolpan anlık bir kararla yapmıştı bunu, kendine yedirememişti yenilgiyi ama hançeri sapladığı anda pişman olmuştu. Korkuyla kanlı manzaraya baktı, çok derin olmalıydı. Elleri yüzündeydi sol yanından ne kadar acı çektiği belli oluyordu. İçini kaplayan bir acı hissetti.
"Öfken dindi mi Çolpan Han?" Saltuk'un canı yanıyordu fiziksel yaranın ötesinde sevdiği kadına zaafının açıkça kullanılması yaralamıştı. Sözlerinden sonra Çolpan'ın yavaşça yaklaştığını gördü. Dediği gibi öldürmeden bırakmayacaktı belki de ama o an açabildiği tek gözünün ona gösterdiği halinden zevk alan biri değil yüzünde korkuyla yaklaşan biriydi. Çolpan yüz yüze geldiklerinde durdu oluk oluk kanayan yaraya ve kısılmış gözlere baktı. Ne yapmıştı böyle? Ona zarar vermenin kendisini hiç mutlu etmediğini söylemeye gerek bile yoktu. Sol elini kaldırdı, teması bir an bile kesmediği gözlerin onu şüphe ve şaşkınlıkla izlemesini takip etti, açtığı yaraya dokundu. "Benim öfkem dinmez ama senin sevdan artık dinmiştir belki Saltuk?"Devam edecek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saltuk & Çolpan (15 Bahar Öncesi Ve Fazlası) SalPan / Destan
FanfictionSalpan sevdasına dizinin verdiği sonu kabul etmiyorum