Not: Salpan yok gibi ama giriş kısmı diyelim fjgjk ilham buradan geldi napabilirim :(
Toy meydanından binbir türlü coşkulu ses bozkıra yayılırken bu eğlenceye uzaktan bakıp işine odaklanan çerilerin de nöbet değişim vakti gelmişti. Geniş bir alana yayılan toyda yaşanacak en ufak zaafiyet korkunç bir kayba sebep olabilirdi, bu yüzden ormanın içlerine kadar gözcü noktaları oluşturulmuş Gök ve Dağ'ın çerileri yerleştirilmiş, kuş uçurtulmuyordu alanda. Bir alp nöbet yerinden ayrılmış ama toy alanına gitmek yerine bir ağacın dibine oturmuş ormanın sessizliğine karışan toy eğlencesini ve muhabbet eden görev arkadaşlarını dinliyordu ya da dışarıdan görülen buydu. Onun gitmediğini görüp kendisi de yoldan dönen bir alp yanına oturdu ama fark etmedi dalıp giden alp.
"Pek bir sevdin burayı bakıyorum ayrılasın gelmiyor hiç. Sabah da gitmemiştin değil mi?"
Kendisine seslenilmesiyle fark etti yalnız olmadığını düşünen.
"Toy keyfine varacaklar içindir, kalabalık etmemek gerek."
"Seni alıkoyan ne keyiften? Bir derdin varsa çare bulalım."
"Benim derdime çare yoktur, olsa durur muydum burada?"
Umuttan eser olmayan sesiyle konuşuyordu duyanın acısını hissedeceği şekilde.
"Gök Tengri'ye alkış edelim bir, niye bulunmasın? Yoksa, yüreğinde midir derdin?"
Başını eğip yerdeki taşlarla oynamaya başladı adam, doğrulamıştı yarasını.
"Ben sevdadan anlamam, hiç düşmedim bu derde bilemem ama anlat belki bir yol buluruz."
Acı bir gülüş yerleşti adamın yüzüne arkadaşının yüzüne bakmaz yerle bakışırken.
"Ona giden tüm yollar kapalıyken mi? Imkansızı istemişim meğer bilmiyordum, bilseydim de ondan geçer miydim, sanmam."
"Neden imkansız olsun, han kızı mıdır bey kızı mıdır da boynunu bükersin böyle?"
"Keşke sadece han kızı olsaydı."
Bu tek başina değilse daha kötü ne olabileceğini düşündü arkadaşı, aklına gelenle yandı arkadaşına.
"Yoksa evli mi?"
Kafasını kaldırıp toy otağına saniyelik bir bakış atıp fark etmeyen arkadaşına döndü alp, kelimelerle onaylamasına gerek yoktu şu halde. Uzun bir sessizlik oluştu aralarında arkadaşı ne diyeceğini bilemiyordu. Sevdayı bilmezdi ama ele yar olmasının acısını hissetmişti o an. Öncesinde çok yakın olmadıkları arkadaşının böyle bir yarası olduğunu tahmin bile edemezdi tabi.
"Gönlü sende miydi?"
O an sorulacak bir soru muydu emin değildi ama o sessizliği tek bozan dışarının gürültüsü olmamalıydi.
"Değildi."
Beklediği cevap bu değildi doğrusu, bir tarafın belki mutlu olduğu fikri ise rahatlattı içini arkadaşının haline yansa da. O alışık olmadığı mevzuyu neresinden yakalayacağını anlamaya çalışırken devam etti konuşmaya arkadaşı.
"O, beni yardan atıp tekrar göklere çıkaran bakışlı hatun sevdiğiyle oldu biliyor musun? Onun için sevindim bile, belki inanmazsin ama sevindim gerçekten. Yüreğim yanarken o yerini buldu dedim, en iyilere sahip olacak ona ne verebilirdin ki dedim. Kabullenmiştim de ama... Onu da üzdüler, bilseydim mutlu olduğunu hiç hatırlamazdım eskiyi ama değil. Güçlü görünse de dimdik dursa da o yıkıldı bilirim. O çok sevdiği, hayran olduğu adam yıktı onu."
Yeri sertçe kazıyordu elindeki dal parçasıyla, öfkesini ona yükleyebilmişti sadece. Elini omzuna koydu arkadaşı duydukları karşısında. Aldığı desteğe baktı acısı geçmeyecek olsa da küçük bir tebessüm yerleşti yüzüne teşekkür edercesine. Onun rahatça acısını yaşaması için yanından kalktı alp.
"Toya giderim eğer daha iyi olursan gel yoksa hana karşı isyandasın sanarlar ben karışmam."
Ortamı hafifletmek istemişti, arkadaşı ufak bir kafa sallayışla yolcu etti onu. Alp uzaklaşırken arkadaşı onun duyamayacağı sözleri döktü ağzından.
"Onu bekleyen evdeşinin yüreğini görmeyip iki çocuğuyla otağa oturtup toyunu izleten hana karşıyımdır belki Saltuk. Bilemezsin. En iyisi bilme."
Saltuk öğrendiği sırla afallamış Vargı'nın hiç bilmediği yönünü görmüştü. Bunun kendi başına geldiğini düşündü bir an toy meydanına giden yolda ilerlerken, hayal bile edemedi. Candaşlarının bahsettiği bu yürek yangını başına hiç gelmemişti, şimdiye kadar gönlünce mutlu olan da görmemişti onlardan, hep bir acı vardı herkeste. Ailesini hatırladı, ana babasını. Onların mutluluğunu hatırlıyordu işte netliğiyle, sevgilerini belki onlar da acısını çekmişti bilmiyordu.
Yolda belirli araliklarla nöbet tutan diğer alplere selam vererek ilerliyordu bunları düşünürken, toy meydanına girmeden alpler için otağlar kurulmuştu kolaylık olsun diye. Oraya yaklaşırken ormanın içinden gelen seslerle durakladı. Ufak bir çıtırtı duymuştu, sesin geldiği yere döndüğünde kimse yoktu. Hayvan olabilirdi ama öyle hissetmiyordu nedense. Her yerde çerilerin beklediği alanda gizlenen biri olduğu düşüncesi sardı aklını. Orduda onlara öğretilen ilk kurallardan biriydi, şüpheye düştüyseniz kontrol etmeden bırakmayın. O tarafa yöneldi belindeki kılıcını çıkararak. Ay ışığının aydınlattığı ormanda ilerledikçe toyun sesi duyulmaz olmuştu. Şüpheli bir şey gözükmüyordu daha fazla gitmesinin gereksiz olduğunu düşünüp geri dönmeye karar verdi. Geriye adım atamadan üstüne savrulan kılıcı hissetmesiyle sıçradı zar zor kaçabilmişti ilk darbeden. Saldiran kişiye karşılık verip ilk darbesiyle püskürttü onu ama yetmemişti. Aldığı karşılık kısa bir dövüşün ardından kılıcının düşürülmesi oldu ve ardından arkasındaki ağaca itildi. Boğazına dayanan hançerle bakakaldı karşısındakine. O karanlık gecede bile etrafına yıldız gibi parlayan bir çift gözün bakışları altındaydı.
"Peşimde ne dolanırsın albız? Yoksa Erlik Han'a erkenden ulaşmak mı istersin Gök köpeği?"
Kim olduğunu çıkaramıyordu Saltuk, tanımıyordu muhtemelen bu kadını ama gözleri sanki her zaman gördüğü bir ateş gibiydi o an, hiç sönmeyen, öylesine alışık olduğu veya olacağı, hiç tahmin bile edemeyeceği kadar derin yakacak olan.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saltuk & Çolpan (15 Bahar Öncesi Ve Fazlası) SalPan / Destan
FanfictionSalpan sevdasına dizinin verdiği sonu kabul etmiyorum