Öfke

268 23 2
                                    


Parkın içindeki bir banka oturmuş oyun oynayan çocukları izliyordu. Onların çığlıklar eşliğindeki kahkahalarını dinliyordu. O çocukların arasında kendi oğlu da vardı. Mahalle parkındaki yeni tanıştığı çocuklarla hemencecik kaynaşmış ve onlarla oynamaya başlamıştı. Saatlerdir de oyundan sıkılmamış, hava soğuk olmasına rağmen o da diğer çocuklar gibi halinden memnun koşup oynuyordu. En azından oğlunun mutlu olması berbat hayatına birazcık da olsa renk katmıştı.

İyice tepe takla olmuş bir hayatı vardı. Şimdi de babasının koruma adı altında ona yapmış olduğu baskılara direnmek zorundaydı. Babasıyla yaptığı konuşmadan sonra iki gün geçmişti. Gazel iki gündür baba evindeydi ve babası izin vermediği sürece de Aras'ın yanına dönemezdi. Gerçi babası Aras'ın yaşadığını bilmediği için Aras'ın değil onun ailesinin yanına dönmesini yasaklamıştı ama. Babasına göre Aras artık yoktu ve o aileyle artık resmi bir bağı kalmamıştı. Gazel'in Aras'ın ailesinden uzak bir hayatının olması gerektiğini düşünüyor ve bu düşünceyi ülke sınırının dışına bile taşıyordu. Gazel ise Aras'ın yaşadığını babasına söyleyemiyordu. Gerçi söylerse bu işleri daha da karmaşık hale getirirdi. Kendisi bile hâlâ onun varlığına tam olarak alışamadan bir de onun için ailesini ikna etmesi daha da zor olacaktı.

Babasının inadını kıracak bir şeyler bulmak zorundaydı. Bu Almanya işinden babasını acil vazgeçirmesi gerekiyordu. Bu yüzden de iki gündür babasını öfkelendirecek bir şey yapmıyordu. Eğer istese idi çekip gidebilirdi ama ailesine sırtını dönmek onları yok saymak istemiyordu. Günün sonunda sığınabileceği bir ailesi olmaması Gazel'i bitirirdi. Onları kaybetmeyi göze alamazdı. Mutlaka bir yok bulacaktı ve babasını ikna edecekti. Gerçi babasına da kızamıyordu. Çünkü biliyordu ki babası onun için endişeleniyordu. Belki onun yerinde olsa kendisi de babası gibi davranırdı.

Gazel, kendi düşüncelerine öyle çok dalmıştı ki yanına gelip oturan kişiyi fark etmemişti bile. Tanıdık bir sesin ona "Merhaba!" diye seslendiğini duymuş ve sesin sahibini görmek için başını çevirdiğinde yanına oturmuş ve ona gülümsemeye çalışan bir Yiğit görmüştü. "Sen!" dedi . "Senin ne işin var burada?" diyerek şaşkınca baktı Yiğit'e.

Yiğit cevap vermek yerine eli ile işaret etti. Gazel, Yiğit'in işaret ettiği yere baktığında salıncaklara doğru koşan küçük kızı gördü. Bu Yiğit'in kızı Mısra idi. Bu gördüğü şey Yiğit'in neden parkta olduğunu açıklıyordu. Sonra yönünü Yiğit'e çevirdi. Yiğit'in kızına bakarken gülümsediğini fark etti. O an içinde bir yerlerin sızladığını hissetti. Yiğit, gördüğü kadarıyla iyi bir baba idi. İçini sızlatan şey Yiğit'in iyi bir baba oluşu değildi. İçini sızlatan şey eğer o lanet ihanet gecesi yaşanmamış olsaydı Yiğit kendi çocuğunun babası olacaktı. Yiğit'in gülümseyerek baktığı o küçük kız belki de kendi kızları olacaktı. Zaten tüm hayatını değiştiren o lanet gece değil miydi ki? Bakışlarını Yiğit'ten çekip de salıncakta sallanan küçük kızın yanına gelen kendi oğluna çevirdi. O ihanet gecesinin sonuçları şu anda birbirlerine bakıp gülerek konuşan iki çocuktu. O gece hiç yaşanmamış olsa belki de o iki çocuk hiç olmayacaktı. Gazel aklının karıştığını hissetti. Neler düşünüyordu öyle? Oğlunu seviyordu. O sevdiği adamdandı. Ama o ihanet gecesi olmasaydı yani Yiğit onu aldatmamış olsaydı Gazel de Aras ile öyle ayaz bir gecede tanışmamış olacaktı. Aras onun patronuydu, illaki karşılaşacaklardı ama birbirlerinin hayatına hiç dokunmadan öylece patron çalışan olacaklardı. İhanet gecesi Gazel'i çocukluk aşkından ayırmış ve gözleri geceden daha karanlık olan başka bir aşkın kollarına öylece savurmuştu. Bu aşk ilkinden daha sancılı ve acı doluydu. Üstelik hâlâ ona mutluluk yerine acı vermeye devam ediyordu. "Onu çok seviyorsun belli" dedi. Sesi buruktu.

GECENİN AYAZI KALBİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin