Uyuyan Güzel

377 26 0
                                    


Gözlerinin karasını karşısındaki adama dikmişti. Bakışları soğuktu. O adam yanlış kişiye bulaştığını bu gece öğrenecekti. Etrafındaki birbirlerine silah çekmiş duran adamlara aldırış etmedi bile. Elindeki soğuk demire baktı. Yine ona işi düşmüştü. Sonra bakışlarını yine adama çevirdi. "Son kez soruyorum, o zehir'in panzehiri nerede? Ben sana dakikalar vermeyeceğim Erhan. Yerinde olsam panzehiri hemen getiririm." Demişti.

Orta yaşlı, pala bıyıklı, alnı hafif kel olan adam oturduğu deri koltuğundan etrafına göz gezdirdi. Gizli yerini daha bir saat geçmeden öğrenen o adamın karşısında oluşuna hâlâ şaşkınlıkla bakıyordu. Onun karşısında dik durmaya çalışıyordu. Ona korkmadığını göstermek istiyordu. Ama onun gece gibi kara gözleri öyle bir bakıyordu ki kendisine nefesinin ister istemez kesildiğini hissediyordu. Yine de daha dünkü mafya bozuntusuna yenik düşemezdi. Kararlığını koruyarak " Senden dakika istemiyorum Aras! Senden korkum yok. Üstelik o zehrin panzehiri yok. Benle vakit kaybetme git karına veda et. Sana verdiğim bu dersi de sakın unutma ve bir daha da benim işlerime bulaşma" demişti.

Aras, yan bir gülüş atmıştı. Bu gülüş öyle soğuk tu ki karşısındaki adamı bile titretmişti. "Dersmiş, kime bulaştığın konusunda hiçbir fikrin yok. O panzehir buraya şu anda gelecek. Karım sabahı görmezse sen de göremeyeceksin. Emin ol senin için en özel ölüm sahnemi hazırlayacağım. Üstelik artık tartışma burada bitti. Şimdi ya panzehir ya da..." demişti ve yan tarafında Erhan'a silah doğrultmuş patronunun emrini bekleyen adamı Savaş'a seslenmişti. "Savaş, film başlasın" demişti.

Savaş silahını hemen indirdi ve cebindeki telefonu çıkardı. Sonra da telefonu Erhan'ın önüne bıraktı. Erhan yaslanmış olduğu koltuğundan hızlıca doğruldu. Bakışları Aras ile telefon arasında gidip geldi. "Sen! Bu nasıl olur? Diyerek bağırmıştı.

Aras, usulca Erhan'a doğru yürüdü. "Kısasa kısas diye bir şey var biliyorsun değil mi? Tarihimizin en eski ceza usulüdür. Günümüzde insan haklarına uymadığı için kaldırılmış olunabilir. Ama benim ceza usulümde hâlâ baş ceza maddemdir. İyi bak ekrana, şu tombik karından gizli Amerikalı sevgilinden yaptığın küçük sarı oğluna bak. Adı neydi onun" diyerek düşünüyormuş gibi elindeki silahla saçlarını karıştırdı "Hah Alex. Ama sen ona Ali diyordun değil mi? Gelenekçi Erhan, oğluna babanın adını vermiştin. Onunla vedalaşmaya hazır mısın? Şu anda benim emrimi bekliyorlar. Evet hâlâ panzehri getirmedin" diyerek kahkaha atmıştı.

Erhan öfkeli bir şekilde ayağa kalktı. "Sen bunu nasıl yaparsın? O daha üç yaşında" diyerek telefonun ekranındaki oğluna bakıyordu. Oğlu da annesi de sandalyeye bağlı bir şekilde karşısında duruyordu. Başlarında da birkaç tane adam vardı.

Aras, gülmeyi bırakarak aniden Erhan'a doğru döndü ve onu boğazından yakaladı. O anda iki tarafın adamları da huzursuz bir şekilde hareket ettiler. Her iki tarafta kendi patronundan işaret bekliyordu. "Kardeşimde hastaydı benim. Ama sen hasta falan dinlemedin başına silah dayadın. Karım senin yüzünden can çekişiyor. Bir tek benim zayıf noktam yok Erhan. Senin de zayıf noktan oğlun. Sen düşmanını tanımıyor olabilirsin ama ben senin aldığın nefesi bile biliyorum. Şimdi ya ilacı gelir ya da oğlun aynı şekilde zehirlenerek ölür." Diyerek nefessizlikten yüzü kıpkırmızı olan adamı aniden bıraktı.

Erhan Aras'ın elinden kurtulunca öksürerek bir zaman kendine gelmeye çalıştı. Sonra da nefretle karşısındaki adama baktı. "Sana panzehir yok dedim" diyerek bağırdı.

"İnkar etme. Her zehrin bir panzehiri vardır. Hele ki senin yaptığının kesin vardır. Hiç kimse kendi ürettiği zehrin ilacını üretmeme hatasına düşmez. Sen bilirsin. İster getir ister getirme. Ama kaybeden sadece ben olmayacağım. Karım ölürse, önce oğlundan başlarım sonra da bütün ailen teker teker ölür. Seni en sona saklıyorum. Şimdi karar ver. Oğlun mu ilaç mı?"

GECENİN AYAZI KALBİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin