Bir intikam planı ancak bu kadar uzun yıllar sürebilirdi. Kaç yıl olmuştu oğlunu kaybedeli neredeyse unutmuştu. Ama o günü ve intikamını unutmamıştı. Bu intikam uğruna üstelik düşmanını kendi elleri ile besleyip büyütmüştü. Fakat bazı zamanlar düşmanına düşman gözüyle bakamıyordu. Ne de olsa kendi elleri ile yetiştirmiş, kendi istediği gibi bir insan haline getirmişti . Hatta zaman zaman kaybettiği oğlunun yerine bile koymuştu o düşmanı. İşte o zamanlar vicdanı biraz olsun sızlıyordu. Bir insanın geçmişini mahvederek geleceğini çalmıştı. Vicdanı ona sızı verdiği anlarda oğlunun katilini oğlu olarak görmemesi gerektiğini kendisine hatırlatıyor ve hep oğluna koşuyordu. O yine kendi içindeki savaşla mücadele ederken bir yandan karşısında oturan ve derin düşünceler içinde olduğu belli olan düşmanına bakıyordu. Yani düşman oğlu Aras'a bakıyordu. Onun uzaklara dalan kara gözleri ve kara peçesi baştan sona içi dışı karalara bürünmüş o adamı nasıl yok edecekti? Fakat bu defa yapacaktı. Geçen seferki gibi işini yarım bırakmayacaktı. Onu kendi elleriyle attığı o ölüm uçurumundan bir daha kurtarmayacaktı. Gerçi karşısındaki kara peçeli adam o uçurumdan pek de kurtulmuş sayılmazdı. Bir ucubeye çevirmişti onu. İnsan içine çıkamayacak hale döndürmüştü yüzünü. Yine de içindeki intikam ateşi sönmemiş için için yanıyordu. Bu ateş de o ölmeden sönmeyecekti. Onun ölümünü düşünmek bir an için canını yaktığından bu düşünceden sıyrılmak adına derin bir nefes aldı ve kara gözlü kara peçeli adamı daldığı düşünceden çekip alan cümleyi kullandı. " Hani o kadından nefret ediyordun? Senin öyle bir annen yoktu? Nereden çıktı bu anne sevdası Aras!" demişti.
İşte o an Aras, daldığı düşüncelerden sıyrılmış karşısındaki Cellat Arif'e bakmıştı. "Ne anne sevdasından bahsediyorsun Arif baba, yok öyle bir şey" diyerek sert çıkışmıştı.
Cellat Arif oturduğu koltuğa yaslanarak hafifçe gülümsedi. " O yüzden mi kaçıp giden anneni arar oldun?" demişti. Bir yandan da kendi tutsak ettiği Leman'ı düşünüyordu. O kadından hala kurtulamamış olmak canını sıkan bir başka mevzu idi. Zaten her işin başı o kadındı.
Aras ise usulca oturduğu koltuktan kalktı ve Arif'e tepeden baktı. " Sana başta da söyledim Arif baba. O kadınla işim olmaz. Evet o kadını arıyorum doğru ama kendim için değil. Birine söz verdim." Demiş ve bir gece önceki âna gitmişti. Kendisiyle oğlunun dilinden konuşan güzel bir anneyi eski bir gönül sancısını düşünmüştü. Onun yüzünü hayal etmek bile yaralı yüzünde tebessüm ettirmişti. Nedendir bilinmez oğlunun gözünde değil de onun gözünde kahraman olmak gibi bir hayale kapılmıştı. " ve ben sözümü tutarım bilirsin" diyerek Cellat Arif'e sırtını dönmüş ve geldiği yöne çıkışa doğru kendinden emin adımlarla yürümeye koyulmuştu.
Cellat Arif kendinden uzaklaşan uzun boylu karaltıya bakarak " Bu defa sözünü tutamayacaksın Aras, çünkü yakında ikiniz de hayatta olmayacaksınız!" demişti fakat bunu uzun boylu karaltının sahibi duymamıştı.
********
Uzayıp giden yol umurunda bile değildi. Çünkü daha önemli şeyleri vardı. Çenesi eline yaslı bir şekilde zihnindeki olayları birbirine bağlamaya çalışıyordu. Eskiden olsa en ufak bilgi karmaşasını çözer, olayı sonuca kolaylıkla bağlardı. Şimdi ise hem hızlı düşünme hem de problem çözme yetisi zayıflamış gibiydi. Kabul etmesi gerekiyordu eskisi gibi olmayan sadece yüzü değildi. Beyni de eskisi gibi değildi.
Dikiz aynasından izlediği patronuna yolun güvenliğinden emin olduktan sonra daha dikkatli baktı. " Nereye gidiyoruz patron? Bir şey söylemedin." Demişti Savaş.
Aras, elini çenesinden çekerek hafif kambur olan vücudunu düzleştirdi ve omuzlarını dikleştirerek arkasına yaslandı. Kendisine dikiz aynasından bakan ve talimatını bekleyen Savaş'a baktı. "Bilmiyorum Savaş, sakin bir yere götür beni. Mekan fark etmez" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN AYAZI KALBİM
Roman d'amourİhanete uğrayan her kadın söyler bu sözü "Bunu bana nasıl yaptın?". Bu sözü genç kadında söylemişti. O adam ne demişti peki "sarhoştum!" Büyük aşkı bir içki şişesiyle unutulmuştu. Genç kızda unutmak istedi bütün her şeyi. Yüreğindeki yangını söndürm...