14. Bölüm: KAR KOKUSU

37.3K 1.9K 1.9K
                                    


Herkese merhaba! Öncelikle sizlere ufak bir ricada bulunmak istiyorum. Lütfen son bölümden ya da ileri ki bölümden gelen arkadaşlar satır aralarına soran olsa dahi spoi vermesin. Lütfen🙏🏻🙏🏻🙏🏻

Özelden yazanlara bir şey diyemem fakat satır aralarını spoi ile doldurmanız hiç hoş değil. Bir gizem yaratıyorum ve bu resmen tek seferde yok edilmiş gibi oluyor.

Buna dikkat etmenizi umuyorum.

Bu kitapta yazılı olan karakterler bu kitaba özeldir. Evet, bir diyalog, bir imge belki size başka karakterleri hatırlatabilir. Bu çok doğal ama bir yazar olarak kitabımda başka karakterlerin, başka kitapların isimlerinin yazılmasını istemem. Sizleri kırmadan bazı şeyleri ifade etmeye çalıştım. Umarım ne demek istediğimi anlamışsınızdır🥺

Başlamadan önce oy vermeyi unutmayın lütfen

Başlamadan önce oy vermeyi unutmayın lütfen❣

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Keyifle okumanız dileğiyle💙

Gökyüzü içerisinde tek bir bulut barındırmıyordu. Kasım, kasveti ve kederiyle bana veda etmiş, görevini kuru bir soğukla devretmişti Aralık ayına. Bembeyaz gökyüzünün yeryüzüne bıraktığı koku; karın habercisiydi. Ne zaman geleceği belli değildi ama geleceğini kokusuyla belli edebiliyordu. Nedense o koku bana masumluğu hatırlatıyordu. 'Masumluğun bir kokusu var mı?' deseler, 'Kar Kokusu' derdim.

Gökyüzünden yeryüzüne hiçbir tanesi birbiriyle aynı olmayan ve birbirleriyle temas etmeyen kar taneleri, yeryüzüne indikten bir süre sonra rengini kaybediyordu. Bembeyaz inip kararan kar taneleri; yeryüzünün pisliğinin kanıtıydı. Sorun yeryüzünde miydi? Üstünde yaşayanlarda mı? Yeryüzünü kirletenler de üzerindekiler değil miydi? Masumluğu kirleten...

'Masumum.' cümlesi ne kadar masumdu? Ne kadar doğruluk payı var?

Gerçek şu ki; her masumu kirleten bir suçlu vardır.

Herkes bir gün masumiyeti tadardı, ta ki kirlenene kadar...

Adımlarımı hızlandırıp, hastanenin yakınlarındaki kafeye doğru yöneldim. Gökçe'nin attığı mesaj üzerine hazırlanıp yola çıkmıştım. Benimle görüşmek istiyordu. Müzikaldeki hâlinden daha da kötü geliyordu sesi.

Kafenin kapısını açtığım an dışarıdakine inat sıcak hava yüzüme vurmuş, yoğun kahve kokusu burnuma dolmuştu. Bu kokuyu seviyordum. Soğuk havalarda en sevdiğim içecek; sıcak, buharı üzerinde sert bir kahve olabilirdi. Bir zamanlar severek içtiğin, üzerinde hiçbir şey düşünmediğin kahve, artık sana en büyük yaranı hatırlatabilir miydi? Her sabah bana kahve hazırlayıp mutfak tezgahının üzerinde kupamı servis eden ablam; bir kahvedeki en buharlı hatıramdı. Varlığını hissettiren ama yok olan... Bir kahve... Ne kadar hatıra barındırabilirse içinde, işte ondan fazlasını barındırıyordu bende.

ÖLÜMCÜL SIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin