Hepinize keyifli okumalar❣Eklediğim müzikle okumanızı tavsiye ederim.
◇
Sevgi... Parçalardan bütün oluşturan, iki veya daha fazla insanın arasındaki bağ olarak nitelendirilen bir terim. Vücuttaki kirli kanı temizleyip bedenin her zerresini besleyen organ olan kalpte yaşıyordu hatta. Dakikada 60 ile 100 kez atan kalp, her attığında içinde barındırdığı sevgiyi de besliyor muydu? Bu kadar soyut bir kavramın bu kadar somut bir nesne de barınması ne tuhaf değil mi?
Kalp bir başka şeyi de barındırabiliyordu içinde. En az sevgi kadar soyut, kalp kadar somut gerçekliğe sahip bir şey: nefret... Bir zerresi kalbin içine girdiğinde bütün iyilikleri yok edebilecek güçte bir varlık... Peki hangisi daha güçlüydü? Sevgi mi? Nefret mi? Bana göre cevap belliydi. Nefret. Sevgi bir insanı iyileştirebilecekken, nefret öldürebilirdi. Nefret, kalbinde barındırdığın bütün iyiliklerden vazgeçtirebilirdi. Merhametten, sevinçten, yaşamaktan... En derin duygu nefretti. En çok yakan, kalbini en çok karartan... Bunun yanında en dürüst duygu da nefretti. Sevginin yalan olduğunu düşünebilirdin ya da '-muş' gibi yapabilirdin. Ama nefret... Nefretin yalanı olmazdı. Nefreti '-muş' gibi yapamazdın. Nefret seni farkında olmadan ele geçirirdi. Sen istemesen bile... Sadece tohumu yeterliydi bunun için. O küçücük tohum, görevi kan pompalamak olan kalbin her atışında beslenebilirdi.
İçime ekilmiş olan bu tohum, nefretle beraber hırsı doğurmuştu. Vahşilikle karışmış nefretinin bedelini masumlardan alan Şair, saf nefretimin sebebi olmuştu. Belki içinde şiir yazacak naiflikte bir insan yatıyordu ama bu onun şiirlerini ve yaptıklarını masum kılmıyordu. Bir şiir nasıl vahşi olabilirdi? Yıllarca en temiz duyguların ifade ediliş biçimi olan şiir... Yalnızlığın, özlemin, barışın, aşkın... Nasıl kandan bahsederek özgürlüğü barındırabilirdi?
Şiirlere özlemle konu olmuş olan rüzgar, yüzümü sıyırıp belimin biraz üstünde olan saçlarımı hafifçe dalgalandırıyordu. Gökyüzünün siyahlığı denizi kızdırmış, dalgalarını karartmış ve hırçınlaştırmışa benziyordu. Denizin kıyıdaki taşlara her vuruşu kulaklarımın başka bir şey duymamasını dilemesine sebep olmuştu. Rüzgarla birlikte burnuma dolan denizin tuzlu kokusu, bir nebze olsun düşüncelerimi hafifletmişti. Oturmuş olduğum kaya parçasının soğukluğu bedenime nüfuz etse de anlamsız bir biçimde beni rahatsız etmemişti. Kollarımı kırmış olduğum dizlerime sarıp, bacaklarımı karnıma doğru çektim. Sanki sonu yokmuş gibi olan bu manzaraya gözlerimi kapattım. Dinledim... Rengi gökyüzünün kasvetine boyanmış olan deniz... Sesi rüzgara hükmetmeye çalışıyor, hırçın köpüklerini daha da hızlandırarak taşlara çarpıyordu. Sanki bütün yokluğu içine çekmiş, varlığa kafa tutuyordu bu ses... "Unut...", diyordu. "Dinle..."
&
Dedektif Yavuz her katında tek daire olan binanın merdivenlerini yavaşça çıktı. Adreste belirtilen kata geldiğinde aralık kapının ardında Kerim Dinç'in tedirgin bakışlı gözleriyle karşılaştı. Apartmana girmeden önce diafondan kendini tanıtmıştı. Tekrardan tanıtması gerekiyordu anlaşılan. Aralık kapının önünde durup siyah paltosunun iç cebinden rozeti ve kimliğini çıkarıp Kerim Dinç'e gösterdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMCÜL SIR
Misteri / Thriller"Gözlerime bak Ezgi..." Artık yaşlarım akıyor muydu bilmiyorum. Sadece tek gördüğüm; karanlık. Islak ve sıcak bir karanlık... İnsana yapışan ve daraltan bir karanlık. Ucu bucağı olmayan... "Hayır, Yavuz. Yüzleştiğim gerçekler bir kâbus ve benim yüzl...