32. Bölüm: BİLİNMEZLİĞE YOLCULUK

27.4K 1.6K 728
                                    

Selam! Aslında bölümü dün atacağıma dair duyuru paylaştım fakat aniden hastalandım ve doktora gitmek zorunda kaldım. Bu yüzden bölüm bugüne kaldı): Bölümü hasta yatağımda yazdım diyebilirim... Umarım sizde ufak bir emek verip tepkilerinizle ve yorumlarınızla beni mutlu edersiniz...

Bu aralar büyük bir salgın var. Dikkat edin kendinize🤒

Göz emojimizi fırlatıp okumaya koşun bakalım👉🏻

Bu bölümü geç atmamın telafisi olarak artık atmaya başladığım kısa bölümlere nazaran daha uzun attım.

Keyifli okumalar💙

~~~

Bilmediğim bir yola giriyordum. Bilmek istediğim gerçeklerle karşılaşmak için bilmediğim yönlerine güvendiğim adamla birlikte...

Ne bulacağımı, ne ile karşılaşacağımı bilmeden ama sonucunda ne istediğimi bilerek.

Bilinmezliğe giden bir yolda sadece bildiğim tarafına sığındığım, bilmediğim tarafına güvendiğim adamla birlikteydim. Bilmediğimi düşündüğüm tarafında büyük bir iz olduğunu hissettiğim ama o izin gölgesinin bile bana güven vereceğini düşündüğüm adam...

Şu an yanımda, dikkatini yola vermiş bir şekilde direksiyona hakimken aramızda mekik dokuyan sessizliği bozan taraf o oldu. "Yemek yiyecektik. Acıktın değil mi?"

Yaklaşık kırk beş dakikadır yoldaydık ve ben sadece kahvaltıyla duruyordum. Hava da kararmış, kar yağışı durmuştu. "Evet acıktım."

Gözlerini yoldan ayırmadan başını olumlu anlamda salladı. "Olması gereken de bu zaten. Ben de çok acıktım. On dakikaya güzel bir mekânda karnımızı doyuruyor olacağız."

"Güzel mekan ha?" bakışlarım yüzünde gezinirken bana yandan bir bakış attı. "Tabii. Basit bir mekanda mı yemek yiyeceğiz sandın? Sonuçta her zaman beraber yemek yemiyoruz." Başını hafifçe bana çevirip koyu yeşillerini gözlerime değdirdi. "İlk yemek."

Gözlerini tekrar yola çevirdiğinde son cümlesindeki ince detay kalbimde küçük bir karınca yürüyor gibi bir his oluşturmuştu. O minik karıncanın adımları yavaşlarken bakışlarımı bende onun gibi yola çevirmiştim. Acaba nasıl bir yerdi? "Merak ettim böyle deyince." Tekrardan ona bakmıştım.

"Et diye söyledim zaten. Sen nasıl bir mekan diye soracaksın ben de söylemeyeceğim. Biraz daha öğrenmen gerekiyor sabrı."

Yine mi içimi okudu bu adam ya? "Yo, öyle bir şey sormayacaktım. Yanlış bildin."

Dudaklarında küçük bir kıvrılma olurken bakışlarını yoldan ayırmadı. Elleri direksiyonun üzerindeydi. "Yanlış bildiğimi sanmıyorum. Genelde bir konuda meraklandığında bakışlarını benden çekiyorsun. Sonra tekrardan bana bakıyorsun."

Böyle ölmem ya, füze fırlat.

Dudaklarındaki kıvrılmanın derinleşmesini bastırdığına o kadar emindim ki...

"Senin kesin zihin okuyan cinlerin var. Salmışsın üstüme, sadece bana çalışıyorsun. Başka bir açıklaması yok bu mevzunun."

Kısa süren kahkahası arabada yankılanırken kaz ayakları daha da belirginleşmiş, koyu yeşilleri iyice kısılmıştı. Dudakları aşağı doğru düz bir hâl alırken bilmiş bir şekilde bana bakıp dudaklarının düz bir hâl almasına engel olarak konuştu. "Belki de cinin ta kendisiyimdir."

Kaşlarım havalanırken konuştum. "Bak o da olabilir. Felak nas okuyayım da çarpılmayayım. Bir cinle yolculuk yapıyorumdur falan." Gövdem tamamen ona dönüktü bu sefer.

ÖLÜMCÜL SIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin