33.Bölüm "Rendezvous"

586 22 7
                                    

Bu bölümü, her yeni bölümü heyecanla bekleyen ddarquesse ve " bu hikaye beni ağlatıyor" diyerek hislerime tercüman olan 0ylesineebiri 'ye ithaf ediyorum.

~

Bölüm şarkıları:

•In This Shirt, The Irrepressibles
•No Turning Back, Koda


~

OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
"RENDEZVOUS"

Güç: kimileri için zekâ, kimileri için de para sayılırdı. En azından içinde bulunduğum camia için durum buydu. Bazen zekâ, paraya diz çöktürür, bazen de para, zekânın bile ulaşamayacağı kapıyı açtırırdı. Fakat zeka ve para bütünleştiğinde ise o kişinin karşısında duracak hiçbir şey yoktu.

Ve bazen kumar oynamak gerekiyordu, ne kadar riskli olursa olsun. Steve' e gizli bir yardımsever ulaşıp Martin'i kendisi öldürürse eğer saygınlığının artacağını söylemeseydi; şu an bu durumda olamazdık. Steve, kendi planlarınca Martin'i kaçmaya çalışırken yakalayıp cezasını kesecek ve altılı masa tarafından kahraman ilan edilecek, hatta big boss tarafından ödüllendirilecekti. En azından böyle düşünüyordu çünkü ben böyle düşünmesini istemiştim. Big Boss tarafından verilen görevler özel elçiyle üyelere iletilir ve görev esnasında üyeler, örgütün binasında gerçekleştirilen ani bir toplantıyla bilgilendirilirdi. Yani bu demek oluyordu ki kimse kimseye gelen görevi öncesinde bilemezdi. Ve bu yüzden kimse kendi kafasına göre iş yapamazdı. Steve gibi ahmaklar her mesaja inanırlarsa eğer bedelini çok ağır şekilde ödüyorlardı.

Benim de içinde bulunduğum altılı masanın kökleri çok da eskiye dayanmıyordu aslında. 2001 yılında Suriye taraflarında savaş esnasında kurulmuş bir terör örgütüydü. Amerika, Suriye'ye kendi örgütünü yerleştirmek için harekete geçtiğinde bunu engellemek isteyenler tarafından kurulmuştu. Örgüt, oluşumunu zar zor da olsa koruyabilmiş, amacından sapmış olsa da her şeye rağmen bir terör örgütü olarak yoluna devam etmişti. Zaten amaçları en başındaki gibi gittikleri, kurulduğu dönem yalnızca Suriye odaklıydı, ülkeyi sömürmek, kendilerine ait kılmaktı. Amerika, kendi paylarına göz diktiği için kurmuşlardı ne de olsa. Şimdi misyon ve vizyonları da bu yöndeydi: Gir, dağıt, kendine ait kıl.

Altılı masa lakabını taktığım grup ise bu örgütün ülkelerce temsil edildiği bir topluluktu aslında. Mesela ben Rusya'yı temsil ediyordum. Steve İngiltere'yi, Martin Fransa'yı, Diedrcih Almanya'yı, Bay J Çin'i, Antonio ise İtalya'yı temsil ediyordu. Herkes kendi vatandaşı olduğu ülkeden sorumluydu. Big Boss denilen bunak ise Amerika'yı temsil ediyordu. Örgütün oluşumuna ters olan bu durum altılı masa tarafından da hoş karşılanmıyordu doğal olarak. Ayrıca Amerika'nın her zamanki gibi gücü elinde bulunduruyor olması ben hariç herkesin sinirine dokunuyor ve bunu belli etmediklerini sanıyorlardı. Bu yüzden Big Boss bu masada bir tek bana güveniyordu. En önemli işleri bana yönlendiriyordu. Çünkü Amerika ve diğer zımbırtılar sikimde değildi. İlgilenmiyordum. Benim amacım başkaydı. O her ne kadar bunu bilmese de kendimce milliyetçi pozlarına girmediğim için güveniyordu.

Ve şimdiye kadar, altılı masanın içinde, onun yüzünü gören tek kişi de bendim.

Telefonum titrediğinde depoya kaldırılan adamlardaki bakışlarımı telefonuma düşürdüm. Özel kanalın numarasını tuşlarken kulaklığın sesini yükselttim. Çok geçmeden açılmıştı.

Kutsiyet                                                           |tamamlandı|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin