20.Bölüm "Sıfır Noktası"

1K 40 12
                                    

"Sonra öğrendim bunun asla olmayacağını, insanların değişmeyeceğini ve onları kimsenin değiştiremeyeceğini ve bunun çabalamaya değmediğini! Evet, böyledir!"

Suç ve Ceza, Dostoyevski

~Bölüm şarkıları;

•Benden Sana, Nil Karaibrahimgil
•Kendimi Vurdum, Şanışer
•Mihriban, Musa Eroğlu

Yirminci Bölüm
"SIFIR NOKTASI"

Doğruları söylemek erdemdir diye büyütmüşlerdi hepimizi. Yalan söyledikçe her birinin zamanla ayağımıza dolanacağını, insanların gözünde küçüleceğimizi anlatmışlardı hep. Gerçekten de öyleydi. Yalanlar birbirini zehirli bir sarmaşık gibi sarıyor, insanı kendine mecbur kılıyordu.

Demir, yalan söylüyordu. Benden hoşlanıyor gibi davranırken şüphelerimi arttırıyordu. Kimseye güvenmemem gerektiğini çok küçük yaşlardan itibaren tecrübe etmiştim ve ona inanmıyordum. Bunları söylerken elimi açık etmiştim, bilerek. Ondan şüphelenmeme rağmen böyle davranmaya devam edecek miydi bunu görmek istiyordum. Ne kadar ileri gider, merak ediyordum.

Televizyondaki çığlık sesi düşüncelerimden sıyrılmama yardımcı olduğunda derin bir nefes aldım. Zeki ile karşılaşmamızın üstünden iki gece geçmişti ve üçüncü gündeydik. Kimseden ses soluk çıkmıyordu, ortalık fırtına öncesi sessizliğe sahipti. Demir'i söylediklerimden sonra pek fazla görmemiştim. Odasındaydı ve ne yaptığını bilmiyordum. Ama sürekli surat asmasına bakılırsa hem sözlerime hem de Zeki'nin aramamasına sinirleniyordu. Muhtemelen bu işi başaramadığımı düşünüyordu ama ben arayacağına adım kadar emindim. Nitekim öyle de oldu. Oturduğum koltuğun hemen yanında duran ikinci telefonum çalmaya başladı, kayıtlı olmayan bir numaraydı.

"Ay! Arıyor gerçekten. Ne diyeceğim?" diye söylenirken telefonun kapanmaya yüz tuttuğunu fark edince hemen açtım.

"Alo?" derken sesim tok ve kendinden emindi, her ne kadar az önce panik olsam da.

"Benim, Zeki." dediğinde göz devirdim. Bir insan adını neden bu kadar gururla söylerdi diye düşünmeden edemedim. Ağız dolusu "Zeki!" diyordu.

"Nasılsın?" diye sordu tekrardan. En azından ne demeliyim diye düşünmeme gerek kalmamıştı.

"İyiyim, sen nasılsın?" Derin bir nefes verdiğinde çıkan hışırtıyla telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. Sinir bozucu bir sesti.

"İyiyim. Buluşabilir miyiz?" Gözlerim irileşti. Evet mi demeliydim yoksa hayır mı? O geceki restimden sonra sert davranmaya devam edersem eğer şu anki ses tonundan benimle daha fazla uğraşmayacak gibi geliyordu.

"Bir sorun mu var?" diye sordum öncelikle. Sesi her zamanki gibi yüksek perdeden neşeli çıkmıyor, aksine durgundu. Onunla buluşmam için rol de yapıyor olabilirdi, ihtimaller içindeydi.

"Buluşunca konuşsak olmaz mı?" Çıkış kapısı bırakmıyordu, kısa süre düşündükten sonra "Tamam, nerede?" dedim.

Kutsiyet                                                           |tamamlandı|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin