18.Bölüm "Kırık Kanat"

1K 40 1
                                    

"Bir şeyler yapıyorum, yürüyorum, konuşuyorum, yemek yiyorum yani her zaman yaptığım işleri sürdürüyorum ama nasıl anlatsam, bir boşluk duygusu içinde. İçimde derin bir hiçlik var."

Huzursuzluk, Zülfü Livaneli

~Bölüm şarkısı: Düşündüm Dün Gece, Karma Retro

On Sekizinci Bölüm
"KIRIK KANAT"

Bir seher yeli geldi, hepimizi savurdu. Ruhlarımız birbirimizden kilometre öteye saçılırken yapabildiğimiz tek şey son kez göz göze gelmekti.

Karşı karşıya duruyorduk, istesek tıpkı dün gece yaptığımız gibi sarılabilirdik fakat biz birbirimizi zehirlemeyi seçiyorduk. Kendime yaptığım gibi onu da acıtıyor ve kanatıyordum. Ben buydum. Söylediklerinden hiçbir zaman pişman olmayan, bir gram yüzü kızarmayan kadındım. Kanadığım kadar kanatmak benim tabiatımda vardı. Biri bin ediyor, asla altta kalmıyordum çünkü erkenden büyümek ve kendi başının çaresine bakmak zorunda olan bir çocuktum. Hep kendimi korumak zorunda olmuştum. Hayallerimi, ümitlerimi ve bedenimi korumalıydım, zorundaydım. Bir gün tıpkı okuduğum kitaplardaki gibi mutlu olurum sanmıştım fakat o günkü İsis'in üstünden tam on üç sene geçti. İçimde ukte kalmış şeylerin listesi bir ömre sığdırılamazdı.

Dile kolay, yüreğime zor gelen senelerdi.

Önce bir kere bile yanımda olmayan ailemi, sonra Buğlem'i, en son bana hayatımda kimseden duymadığım öğütleri veren Mehmet Amca gitti. Gerçek adı Mehmet'miş, öyle söylemişti. Aralarda da kaybettiğim insanlar oldu fakat hepsi yaşıyor, bir yerlerde nefes alıyordu. Kolum, kanadım kırılmış fakat yine de yen içinde kalmıştım.

"Gerçek adım Mehmet ama ben Mehmet gibi hissetmedikten sonra öyle olsa kaç yazar? Benjamin'im ben. Sakın kimseye adımı söyleme ha! Birilerinin Mehmet deyip durmasını kaldıramam." derdi.

Sonra ben yere diktiğim çaresiz bakışlarımı büyük bir merakla ona çevirdiğimde, "Neden bu kadar nefret ediyorsun isminden?" Diye sormuştum. O an için bu soru çok mantıklı gelmişti. İnsan kendi isminden bu denli nefret eder miydi? O ediyordu.

Üstündeki rengi solmuş, yırtık pantolonuna eliyle bir kere vururken kahkaha atmıştı. Bu kadar içten kahkahasını daha önce hiç duymamıştım. Göz kenarlarındaki kırışıklıklar artmış, irislerinin içi parlamıştı.

"Sen hiç, Bir sözün, bir kelimenin, bir cümlenin, başa indirilen bir darbe gibi hissettirmesi çok tuhaf. diye bir cümle duymadın mı?" dediğinde kafamı iki yana sallamıştım. Bilmiş bir ifadeyle tebessüm etmişti. Hep böyleydi, bana bir şeyler öğretmekten zevk duyardı. Benim de öğrenmekten zevk duyduğum gibi.

"Artık duymuş oldun. İşte Mehmet ismi de bana öyle hissettiriyor, anladın mı?"

O zaman hiç anlayamadığım bu cümlenin altında şimdilerde eziliyordum. Haklıydı, bazı cümleler vardı ki insanı diri diri mezara gömüyordu.

Kutsiyet                                                           |tamamlandı|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin