16.Bölüm "İki Kalp Tek Beden"

1.4K 44 6
                                    

"Şu dünyada sarılacak bir canlı, bir dal arıyordu."

Yılanı Öldürseler, Yaşar Kemal

~Bölüm şarkıları:

•Eksik, Batuhan Akdeniz
•Ressamın Şarkısı, Bekir Karahan
•Merdiven, Dedublüman

On Altıncı Bölüm
"İKİ KALP TEK BEDEN"

Sokakta sakince yürürken buruk hissediyordum. Bir çocuğun parktan ayrılışı kadar hüzünlü fakat annesinin yatıştırıcı cümleleriyle dinginleştiği kadar da sakindim. Yakama yapışan ve bir türlü bırakmayan yalnızlığım tekrar baş göstermişti.

Bulutlar Güneş'in hakimiyetini kısıtlıyor olsa da, hava yine de bir parça güneşliydi fakat benim tüm günlerim en zor zamanların karanlık gecesi gibiydi. Şafağın ne zaman çökeceği belirsizdi.

İçimde bir şeyler kıpırdıyor, gözlerim az önceki çetin konuşmadan olsa gerek kan çanağı gibi. Yorgunum ama bu yorgunluk fiziksel değil, ruhsal bir yorgunluk. Senelerce dinlensem bile kendime gelemeyecekmişim gibi derin. Uzun zamandan beri benimle olan uykusuzluk illeti geceleri bir de kabuslarla sarmalanıyor, bir gram uyku bırakmıyordu. Kalbimdeki ağırlığın sebebi dört odacığının sahibinin artık yanımda olmamasından mıydı bilmiyordum. Ben aslında hiçbir şey bilmiyordum.

Her şeyi içinde biriktirmek, dışa vuramamak diri diri mezara girmekle eş değer değil midir?Rüzgarlı sonbahar akşamları, tatlı tatlı esen ilkbahar sıcakları yaşamdaki en büyük keyifse eğer, neden hep mutsuzdum? Gülümsemek evrenin en zor eylemiymiş gibi gelmek zorunda mıydı? Kimseye, en yakınım dediğim kıza bile anlatamadıklarımın yükü müydü omuzlarımdaki? Belki de insan her şeyi içine atmaktan boğuluyordu. Şu koca, uçsuz bucaksız dünyada ailesiz olmayan tek kişi ben değildim, sokaklarda kalan da tek kişi de değildim. Binlerce hatta milyonlarca insan vardı. Fakat kalbi baştan sona değer verdiklerinin mezarlığını yapan tek kişi olabilirdim.

Mesela az önce tanıdık sokakları, bir zamanlar kalmak zorunda olduğum o sokakları, arşınlarken her zaman görmeye alışık olduğum o yaşlı adamı görememiştim. Mahallenin adeta muhtarı olan ve adını sürekli unuttuğum, uçan kuştan bile haberi olan teyzenin başında dikildim. Her zamanki gibi yaşadığı apartmanın önüne bir sandalye çekmiş oturuyor, çekirdek çitleyerek geleni geçeni seyrediyordu ve her zamanki gibi de huysuzdu.

"İyi günler." diye mırıldandım beni tanıyacağını umarak. Mahalledeki herkesin nefret ettiği yaşlı ve deli adamla sohbet eden tek kişi bendim ve mutlaka dikkatini çekmiş olmalıydım.

"Sen kimsin?" dedi ve söylediğimi görmezden geldi. Ayaklarımdan kafama kadar her bir uzvumu süzdükten sonra, "Ha, sen o kızsın." diyerek burnunu kıvırdı. Bir an yüzüne bakakaldığımda yüzünü buruşturdu.

"Bakma kız öyle alık alık. Şu Deli Banjameyn midir Banjimen midir nedir, onun yanındaki kız değil misin?" Kafamı onaylarcasına salladım.

Yanlış söylediğinin farkına vararak, "Neydi şu delinin adı? Söyleyemedim bir türlü." diye homurdandı. "Benjamin." demekle yetindim. Yüzünü buruşturdu ve ağzına takılmış gibi aynı kelimeyi birkaç kez tekrar etti.

"Ne saçma isim! Nereden bulmuş bu gavur adını?" Çok huysuz bir kadın da olsa sohbet etmeyi seviyordu çünkü konuşacak kimsesi yoktu. Kim iki kelam etmeye kalksa tersliyordu. Kendi yalnızlığını kendi tercih etmişti. Her ne kadar memnunum dese de tam aksine hiç memnun olmadığını biliyordum. Birbirimize benzediğimiz için olsa gerek bu kadının tüm huysuzluklarına rağmen ona sinirlenemiyordum.

Kutsiyet                                                           |tamamlandı|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin