12.Bölüm "Şeytanın Kucağında Dans"

1.2K 51 50
                                    

"Bir parçam bu evi her zaman özleyecek, sen olan evimi."

~Bölüm şarkısı: Devil's Dance, Metallica

On İkinci Bölüm
"ŞEYTANIN KUCAĞINDA DANS"

Bir yola çıkmıştım. Hak edenlere hak ettiklerini verme uğruna sonu görünmeyen bir yoldu bu. Tam yanımdaki adamın benden istediği yardım, beklediğim fırsatı elime vermişti. Planlar yapıyor, bozuyor sonra tekrardan kuruyordu fakat bana verdiği bilgi sayısı kısıtlı oluyordu. Çoğu şeyi tek başına yapacaksa neden yardım istemişti?

Psikolojim yerinde değildi, farkındaydım. Bütün dengem çok kısa sürede altüst olduğundan bünyem değişik tepkiler veriyordu. Yer yer sakin kalıyor, olmadık yerlerde patlıyordum. Yaptığım her şeyin bilincindeydim fakat salak değildim, hiç olmamıştım. Demir'in bu kadar kısa sürede beni o masaya oturtabilecek bağlantılarını düşünüyordum. Tehlikenin ana yuvasına elimizi kolumuzu sallaya girebiliyorduk ve bu iki günlük plan dahilinde oluyordu.

"Sen kafayı sıyırmışsın." İlk tepki, usulca dudaklarımdan dökülmüştü. Alin şoktan aralanmış ağzını eliyle kapattı. İlayda delirmişsiniz der gibi kafasını iki yana salladı. İbrahim, omzunu kaldırıp indirdi. Umursamazlıkta dünya markası olduğunu onunla henüz bir saat geçirmeme rağmen anlayabilmiştim. Üçümüzde ayaklanmış salonun içinde dört dönüyorduk. En sonunda oturmaya karar verdiğimde İlayda az önce oturduğum tekli koltuğa yayıldı. Göz devirirken mecburen Demir'in yanına, üçlü koltuğa, geçmiştim.

"Valla bacım ben de emir kuluyum. Hem korkmayın ya, en fazla yakalanır ve işkence görürüz," Kızlar ona bakakaldığında sırıttı ve ekledi, "Ya da otuz bir yerimizden bıçaklanır, sokak köpekçiklerine akşam yemeği oluruz. Sıkıntı yok yani, rahat olun."

Yaklaşık iki dakika boyunca kimseden ses çıkmadı. İlayda sonunda neler olduğunu kavrayabilmiş olmalı ki, "Siz ne diyorsunuz ya? Gencim, güzelim ve ölmeye hiç niyetim yok."

Demir lafa girecekti ki İbrahim atladı, "Genç olduğun konusunda hem fikiriz ama güzelliğin için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Puhahhahhahha."

Tuhaf ve gürültülü gülüşü ile birlikte ağzındaki tükürüklerle İlayda'nın yüzünü adeta yıkamıştı. Alin, İbrahim'i kolundan tutarak kendine çekti, "Titizlik hastası olduğunu bile bile yapma şunu."

Sorun şu ki, Alin fısıldadığını sanarken aslında cırlayarak tüm evi inletmişti. İkisi tatlı-ekşi bir tartışmaya tutuşurken, İlayda ise olduğu yerde fenalaşmıştı. Yüzünü nereden bulduğunu anlayamadığım ıslak mendille siliyordu. Hatta silmiyor, derisini yüzüyordu. Demir eliyle yüzünü sıvazlıyor, adeta sinir krizi geçireceğinin sinyallerini veriyordu. Ben sakin kalan taraftım fakat aynı zamanda da düşüncelere boğulmuş durumdaydım.

Demir burun kemiğini sıktı, "İsis sen oyuncu gibi gireceksin ama pezevenk Zeki daha sen giriş kapısındayken dibinde biter. Biraz yavşaklık yapar ve mutlaka seni yanına alır. O yüzden korkmana gerek yok, masaya oyuncu olarak oturmayacaksın. İbrahim zaten ne yapması gerektiğini biliyor. İlayda ve Alin'in bir görevi yok, evdeler." dedikten sonra ikisine de itiraz istemez şekilde baktı.

Tek çırpıda bitirdiği cümlesinin ardından kalakaldığımda, " Senin tek yapman gereken adamın etrafında dolanıp ilgisini çekmek. Gerisi kolay." diye ekledi.

Ben tam olarak ilgisini nasıl çekmem gerektiğini düşünürken Demir'in homurtusuyla duraksadım. "Sanki çaba göstermesine gerek varmış gibi!" Ne dediğini duymaya çalışsam da hiçbir şey duyamamıştım.

Kutsiyet                                                           |tamamlandı|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin