9.Bölüm "Yüreğe Çöreklenen Keder"

1.1K 57 35
                                    

"Ruhu çoktan ölmüştü, geriye öldürülecek yalnızca bedeni kalmıştı."

Amok Koşucusu, Stefan Zweig

~Bölüm şarkısı: Senden Gizli, Ansızın Bi' İnfilak

Dokuzuncu Bölüm
"YÜREĞE ÇÖREKLENEN KEDER

Ait olmak.

Hayatım boyunca bir yere ait olamadan yaşamak benim lanetimdi. Hiçbir yeri sahiplenememek, yuva olarak kabul edememek bileklerime takılmış görünmez bir kelepçeydi. Küçüklüğümden beri şehir şehir dolaşmak ve sürekli ev değiştirmek bileğimdeki kelepçeyi oluşturan yegane günlerdi.

Altı yıl önce, İstanbul'a yeni geldiğim zamanlarda, ev tutmak benim için büyük bir meseleydi. Kimsesizdim, toydum ve hiç param yoktu. Sokakta kalmak, bankta uyumak sorun değildi. Sonra bir gün şans eseri kiralık ev ilanını gördüğümde ilk defa hayatın yüzüme güldüğünü hissetmiştim. Beş kuruşsuz olduğum dank edince usulca uzaklaşmıştım ilandan. Bir gün, iki gün derken iş bulmuştum. Reşit olmadığım için maaşım bir miktar kesiliyordu fakat o zamanlarda bu bile lütuf gelmişti. İş çıkışı sokak lambasına yapıştırılan ilanı gördüğümde umutlanmıştım. Kağıdın altındaki numarayı ararken gerginlikten öleceğimi sanmıştım. Konuşmanın devamında evi kiralayamayacağımı düşünürken ev sahibi yüz yüze görüşmek istemişti. Yanına gittiğimde yaşlı kadın kız başıma olduğumdan yakınmıştı fakat nedendir bilinmez yine de evi bana vermişti. Belki de acınacak halde olduğum içindi, bilemiyordum.

Kabuslarıma, korkularıma, gülüşlerime ve mutlu olduğum sayılı anlara sahip bu ev, bana ait olan tek şeydi. Fakat başıma gelmiş olan her şey gibi avuçlarımın arasından akıp gitmişti. Karanlık ve derin bir kuyuda gibi çaresiz hissediyordum. Sırf kirasını ödeyebilmek için aynı anda iki işte çalışıyordum ve içindeki eşyaları almak bile yıllarımı almıştı. Buna rağmen çoğu eşyam ikinci eldi. Bin bir çabayla sahip olduğum evimden ayrılmak tahmin ettiğimden zor olmuştu.

Evimi kendim için 'yuva' haline getirebilmek yıllarımı silip süpürmüştü ama kaybetmek yalnızca bir gece sürmüştü.

O gecenin ardından üç gün geçmişti. Kimin neden ve nasıl yaptığıyla ilgili hiçbir şey bilmiyordum. Demir kendine taşınmamı ve evi dert etmememi söylemişti. Bir saat anca uyuduğum yataktan doğruldum ve ayağa kalktım. Üç gündür bu odadan doğru dürüst çıkmıyor, yalnızca zayıf düşmemek için bir şeyler yemeye çıkıyordum. Kaldığım oda bir misafir odasıydı ve yalnızca bir gardırop ve bir yatak vardı. Gardırop olmasına rağmen kıyafetlerimi bilhassa yerleştirmediğim için hepsi çantanın içinde duruyordu. Yatağı üstünkörü düzeltirken kapının çalmasıyla duraksadım.

"Uyandıysan mutfağa gel. Konuşacaklarımız var." dediğinde kafamı kaşıdım. "Tamam." Sesimi duyduğundan emin değildim. Üstümdeki eşofman ve tişörtü bir çırpıda çıkardım. Çantanın içinden bir kot ve bir kazak alarak giyindim. Ne konuşacağımızı merak ettiğim için hızlı davranıyordum. Odadan çıkıp koridorun sonundaki banyoya girdim. Aynadaki solgun manzara artık alıştığım bir tabloydu. İşlerimi hallettikten sonra son kez yüzüme soğuk su çırptım ve mutfağa geçtim. Demir ocakta yumurta pişiriyordu.

"Kahvaltı hazır, çay soğumadan otur hemen." Sessiz kalmayı tercih ederek sandalyeye oturdum. Masadaki kahvaltılıklar bulanan midemi daha çok bulandırıyordu. Köşede duran sigara dalları ve çakmak dikkatimi çektiğinde ikisini de önüme aldım. Demir elindeki yumurta tavasıyla çaprazımda duran sandalyeye oturdu. Elimdekilere ters bir bakış atsa da umursamadan bir salatalık aldım ve ağzıma attım. Damağımda salatalığın bıraktığı ferahlatıcı his vardı. Ardından sigarayı mutfakta olduğumuzu önemsemeden yaktım.

Kutsiyet                                                           |tamamlandı|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin