5.Bölüm "Sönmeyen Kırk Mum"

1.7K 88 339
                                    

"Gerçeği kavrayabilmek için belki yüreğin yanması gerekiyordur."

Stefan Zweig

~Bölüm şarkıları :
•Hâlâ Seni Çok Özlüyorum, Redd
•Deli Kızım Uyan, Şebnem Ferah

Beşinci Bölüm
"SÖNMEYEN KIRK MUM"

Sami Solmaz baygın bir şekilde oturuyordu.

Ayaklarım yerden kesilir gibi olduğunda afallamış bakışlarımı Demir'e çevirdim. Kendinden emin, küstah bakışlarıyla yüz ifademden keyiflendiğini anlamak zor değildi. Üstümdeki şaşkınlık çok geçmeden yerini öfkeye bıraktı.

"Ne yaptın sen?" derken aslında ne yaptığını değil nasıl yaptığını soruyordum. Anlamasına rağmen bilmezlikten geldi.

"Eğlendik." Kısım kısım ak düşmüş saçlarını tüm kuvvetiyle kavradı ve kafasını arkaya yatırdı. Bardaktaki viskiyi mağrur bir ifade ile yüzüne döktü. Sami, acı iniltiler eşliğinde gözünü açtığında, kaşındaki kurumuş kan izine, morarmış sol elmacık kemiğine ve patlamış dudağına baktım. Serseri bir gülüşle Demir'e döndüğümde o zaten bana bakıyordu.

"Sanatsal bir çalışma olmuş. Ama sanki bir şeyler eksik gibi." Kafamı sol omzuma yatırıp düşünüyormuş gibi yaptım. Sami sanki uzaylı baskını yemiş gibi korku dolu gözlerle bir bana, bir Demir'e bakıyordu. Masaya doğru tok adımlarla yürürken botlarımın çıkardığı ses ortamın ateşini harlıyordu. Ellerimi masanın iki yanına koyarak önüne eğildim. İkisi de ne yapacağımı merak ediyor gibiydi. Çenesini sıkıca kavrayarak sağa sola çekiştirdim. Aradığımı bulmuş gibi gülümserken tıpkı bir deli gibi göründüğümün farkındaydım.

Elimle sağ elmacık kemiğini işaret ederken, "Şurayı unutmuşsun." diye sitem ettim.

"Kusura bak. Eksik tablo görünce tamamlamadan duramıyorum." Belki de hiç kimseye daha önce atmadığım kadar sert bir yumruk attım. Hatta tüm gücümü bu yumrukta toplamış olmalıyım ki, ağzından birkaç damla kan masanın üzerine sıçradı. Demir beni dikkatle incelerken ona döndüm.

Adam senin nasıl bir manyak olduğunu bilmiyor ki.

"Şimdi ne yapacağız?" Tıpkı arabada olduğu gibi gülümsedi fakat bir şey demedi. Göz temasımızı kesmeden cebinden telefonunu çıkardı ve bir yere tıkladıktan sonra kulağına götürdü. Önce karşı tarafı dinledi. Karşıdakinin sesi oldukça az geldiği için ne anlattığını anlayamasam da bir erkek olduğunu kavrayabilmiştim.

Demir yalnızca, "Tamam çıkıyoruz şimdi." demekle yetindi. Yarı baygın olan Sami'yi kolundan tutup kaldırdığında gözüm ellerine kaydı. Halatla sıkı sıkıya bağlanmıştı ve kangren olması muhtemeldi. Demir Sami'nin kolundan sımsıkı tutup yürütürken ben de tırnaklarıma yedirdiğim ojeyi izliyor ve düşünüyordum. Günlerdir tırnağımda olmasına rağmen bir türlü gitmek bilmiyordu. Markasını hatırlamaya çalıştım fakat bir sonuca varamadım.

Az önce girdiğim kapıdan çıkmak yerine bar tezgâhına ilerlediklerini gördüğümde duraksadım fakat bozuntuya vermedim. Demir kolunu tuttuğu adamı bir paçavra gibi bırakırken, "Buraya gel." diye bana seslendi. Yanlarına ilerlediğimde sırıtarak Sami'yi ensesinden kavradım .

Deli gibi sırıtmayı kes. Uzun zamandır ortalarda olmayan ikinci benliğim sanırım kendini göstermeye karar vermişti. Ciddileştim.

Kutsiyet                                                           |tamamlandı|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin