19.Bölüm "Tehlikenin Yuvası"

1K 46 7
                                    

"Zaten insanın kaderini bilmesinden daha korkunç ne olabilir?"

Kardeşimin Hikayesi, Zülfü Livaneli


~Bölüm şarkıları:

•Yıldızlara Bak, Yaşlı Amca
•1930, Rehber

On Dokuzuncu Bölüm "TEHLİKENİN YUVASI"

Her şey bir anda oluyordu aslında. Bir anda ölüyor, bir anda yaşıyor, bir anda nefes alıyorduk.

Ben bu anların birinde ne denli bir yola girdiğimizi anlamıştım. Üstümde son derece lüks bir elbiseyle son derece lüks bir aracın içinde Taksim'de bir parti açılışına gidiyordum. Partinin sahibi Zeki Sarraf denilen bir adama aitti ve bu adam karanlık bir dünyadandı. Hatta öyle karanlıktı ki, bedenimin günlerce sızlayıp ezikler içinde kalmasına ve en önemlisi bal tanemin ölümüne sebep olmuştu.

Ben o adamın yanına gerekirse sevgilisi olmayı bile göze alarak gidiyordum. Kendime nasıl hakim olacağımı bilmiyordum fakat yol gösteren de yoktu. Demir'e bir şey demedim, araba son sürat Taksim'e gidiyordu. Ellerimi kucağımda birleştirdim. Elbisenin tok ve kaliteli kumaşı parmaklarıma sürtünüyordu. İçerisi haddinden sıcak olduğunda ya da ben kendi düşüncelerimin cehennem ateşinde fazladan yandığımda montumun yakasını çekiştirdim. Neyle karşılacağımı, ne yapacağımı tam kestiremediğimden dolayı stresliydim. Karnıma ara sıra tatsız bir sancı giriyor, olmayan huzurumu da tamamen sömürüyordu. Bundan pişman değildim, sonuçta bu fikri ortaya atan bendim fakat yine de birilerinin bir nebze olsun içimi rahatlatmasını ya da beni geri plana çekmesini isterdim.

"Bu gece Zeki'ye öyle davran ki; çıkışta seni takip ettirmeye cesaret edemesin, ama onunla görüşeceğinden de emin olsun." Direksiyondaki ellerini sıkılaştırdı. Bir cevap bekler gibi bir bana bir de yola bakıyordu. Sessiz kaldığımı görünce kaşlarını çattığını camdaki yansımasından fark etmiştim.

"Anladın mı?" diye sorarken sesi düşüncelerimdeki sis bulutunu bastırır gibi sertti.

"Anladım." dediğimde tatmin olmuş bakışlarını tekrar yola çevirdi. Pek bilmediğim, trafik olmayan bir yoldan gidiyorduk. İlk önce anlamaya çalışsam da bunu da tıpkı çoğu şey gibi önemsememiştim. Mesela Demir ile oldukça çirkin ve seviyesiz bir kavga etmiştik. Hatta yalnızca bir değil birden fazla etmiştik fakat hiçbirinde yapmam gerekeni yapmamıştım. Kendimi savunuyordum, bu her seferinde başarıyla yaptığım bir şeydi fakat bana kötü yaftalar yapıştıran adama gerekli tepkiyi vermemiştim. Konuşmaya devam etmiş, kıyafetlerini yıkamış, onunla yemek yemiştim. Çünkü onu önemsemiyordum, ona kişisel bir nefretten ziyade yalnızca Buğlem'i bir defa bile önemsemeyişinden nefret ediyordum. Hemen yan koltuğumda oturan adam benim hiçbir şeyim değilken kız kardeşi her şeyimden öte, canımdı.

Hayat gerçekten tuhaftı. Aklımın kıyısından bile geçmeyecek şeyleri yaşıyordum.

"Neden üç sene boyunca bir kez olsun gelmedin?" Dan diye sorduğum soru ortamın buz kesmesine sebep olmuştu. Bu soruyu kaçıncı soruşumdu bilmiyordum ama verdiği cevaplar beni tatmin etmiyordu. Başını bana çevirdi.

Kutsiyet                                                           |tamamlandı|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin