Buse'nin üzerindeki şaşkınlığı silkelediğine emin olduktan sonra, hâlâ onu gözlerimle takip ederek ayağa kalktım. O da ipleri elimde olan bir kukla gibi beni taklit ederek ayağa kalktı. Doğukan'sa çoktan gitmişti. Merdiven basamaklarını peş peşe indik. Buse'nin her bir hareketini irdeliyor, en ufak bir hata gözüme takıldığında, onu uyarmak için bekliyordum. Ama Buse rolüne çok iyi çalışmış bir oyuncu gibi pot kırmıyordu çok şükür.
Her birimiz masadaki yerlerimizi aldığımızda, eniştem de baş köşeye oturdu. Önümdeki sıcak çorbayı yavaşça yudumlamaya başladım. Biraz sonra da teyzem tabağıma bugünün ana yemeğini koydu. Tabağımdakileri bitirdikten sonra "Eline sağlık teyze." diyerek masadan uzaklaştım. Yarın okul olduğunu ve sınavlarımızın olduğunu düşünürsek, ders çalışmam en gerekli şeydi. Ve yarınki sınavın tarih olması da kaderimin boynuma indirdiği en büyük darbelerden biriydi. Tarih, bir ezber dersiydi ve neredeyse hiçbir şey hatırlamadığımı da varsayarsak çalışmak için acele etmem gerekiyordu. Hatta bu gece sabahlasam iyi olabilirdi. Odama ulaştığımda masamın başına geçtim ve uzanıp rafta duran tarih defterimi ve kitabımı önüme aldım. Masanın köşesindeki kalemlikten açık mavi renkli kalemi aldım ve kapağını açıp arkasına taktım. Yaşanmışlıkları okurken bir yandan da altını çiziyordum. Her gün, her saat, her dakika, hatta yaşadığımız her saniye tarihe kazınıyordu. Ve bir gün içerisinde onlarca ruh hâlinden geçtiğimize göre hem kahkahalarımız tarih oluyordu, hem göz yaşlarımız. Şöyle de bir şey vardı zaten: Bir gün içinde yüzlerce fotoğraf çekinebilirdiniz, ama hiçbirinde aynı şekilde gülümseyemezdiniz...
*
Yastığımın altındaki telefonumdan boğuk çıkan alarm sesi yükselmeye başladığında, gözlerimi zorlukla araladım ve başımı kaldırıp telefonu yastığın altından çıkarttım. Alarm sesini sonlandırdığımda, her ne kadar uyumak istesem de bana göz kırpan uykuya direndim ve doğruldum. Ne kadar uyursam, kalkmak için o kadar zorlanacağımı biliyordum. Zeminde dikildim ve kapıyı açıp odadan çıktım. Banyoya ilerlemeye başladığımda Buse'nin alarm sesini ve ardından da homurdanmasını duydum. Belki de o iğrenç sese birkaç küfür mırıldanıyordu.
Aynanın karşısındaki yerimi aldığımda, kendimi süzdüm. Yorgunluğunu belli eden gözlerimin altı hafifçe şişmişti. Gece yarısına kadar ders çalışmıştım çünkü. Hızla yüzüme birkaç kez soğuk su çarptıktan sonra banyodan çıktım. Odama girip kapıyı tekrar kapattıktan sonra masama yöneldim. Henüz çantamı hazırlamamıştım. Telefonumu çıkarıp ders programını çektiğim fotoğrafı buldum ve yazılı derslerin kitaplarını birer birer çıkartmaya başladım. İlk ders müzikti. Daha doğrusu bazıları için resim, bazıları için müzik.
Çantamı hazırlayıp fermuarını gürültülüce çektikten sonra gardırobuma yöneldim. Koyu mavi renk bir kot pantolonu ve boyun kısmı taşlarla süslenmiş olan beyaz kazağımı elime alıp dolabın derinliklerinden söküp çıkardım. Üzerimdeki eşofmanları çıkardıktan sonra seçtiğim kıyafetleri üzerime geçirdim ve gardırobumun boy aynasının önüne geçtim. Dalgaları sönükleşmiş olan saçlarımı yukarıdan, sıkı bir at kuyruğu ile topladım. Çantamı omzuma taktıktan sonra koşturarak merdivenleri indim. Çantamı girişteki vestiyerin dibine bıraktıktan sonra mutfağa girdim.
"Günaydın." dedim teyzeme ve enişteme.
İkisi de aynı anda "Günaydın." dediler. Doğukan masadaki yerinde oturmuş ve telefonu ile uğraşıyordu. Biraz sonra merdivenlerden birkaç yorgun adım sesi geldi. Buse geliyordu. Çatalımı peynire götürdüm ve birazını aldıktan sonra ağzıma götürdüm. Sınav sabahına rağmen fazla enerjiktim bugün. Buse birkaç lokmadan sonra masadan kalkınca ben de ayaklandım. Teyzem biraz düşünceli gözüküyordu, kalktığımızı fark etmemişti bile. Mutfaktan çıkıp çıkışa yöneldim. Buse de montunu giyiyordu. Ben de askıdan montumu alıp üzerime geçirdim ve çantamı da omuzlarıma taktım. Ayakkabı dolabının içinden ince tabanlı spor ayakkabılarımı çıkarıp ayaklarıma geçirdikten sonra bağcıklarını da bağladım. Buse kapıyı açtıktan sonra da peşinden bahçeye adım attım. Başımı dışarıdaki dünyaya çevirdiğimde, bakışlarım Berker'i yakaladı. Üzerinde kahverengi deri bir ceketle bahçemizin önünde dikiliyordu. Buse duraksayarak adımlarını yavaşlattığında ona yetiştim ve birlikte yürümeye başladık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LACİVERT
Roman pour AdolescentsAŞK... Üç harf, tek heceye sığdırılmış iki koca hayat... Sadece aşk mıdır, her şeyi zorlaştıran? Ya da sadece aşk mıdır, her şeyi kolaylaştıran? Her şeyi unutmak mı daha kolay? Yoksa yaşadığın her saniye hatırlamak mı? Peki ya AŞK?...