Bölümün ithafı çok sevgili arkadaşım, Zülal'in.
Medya: Christina Perri- A Thousand Years
Hepinize iyi okumalar...
Biliyor musun, çok yalnızım. Kendi yalnızlığımda boğulacak kadar.
Yalnızlık üşütüyordu beni. Sonra kollarımı bedenime sarıyordum, "Geçecek." diyordum. Ama biliyordum da geçmeyeceğini.
Hayatıma giren insanların benim için, temiz suyun içindeki yabancı taşlardan farkı yoktu. Sorun, benim temiz su; onlarınsa kirli taşlar olması değildi. Sorun, hayatımı işgal eden insanların beni değiştirmesiydi. Bana yabancı olmaları, farklı şeyler aşılamalarıydı. Dilimin üzerinde biriken tatlı bir zehir gibiydi bu. Yuttuğumda tadını unutacaktım, ama sonra içimi parçalayıp beni zehirleyecek ve ölümün pençesini indirecekti.
Şuan karşımda dikilen ve aslında sevgilim olan Berker de hayatıma sonradan ufalanan bir toprak parçası gibiydi. Parçaları, tozları her yana yayılan...
Caddedeki lokantada Kaya ve Ege'yle görmüşlerdi beni. Bunun kim olduğu umrumda değildi, zaten tanımıyordum da büyük ihtimalle. Ama bu, aklımda birileri tarafından takip edildiğim düşüncesini besliyor ve güçlendiriyordu. Bu da bir ihtimaldi ve inanmayı reddeden tarafım yüzünden bunu düşüncelerim arasından ayıklamak zorunda kalmıştım.
"Berker ben... Biz, şey..." Zor zamanlarımda aklım hiç yardımcı olmaz, tam tersi sırtını dönerdi bana.
"Ne Asya? Siz ne?" Nefesine yayılan dikkatin kokusu burnuma tökezleyince bir adım geriledim. Bunu her ne kadar istemeden yapsam da Berker fark etmişti.
"Kaya beni kurtardı ya hani..." dediğimde devam etmem için başını salladı. Öfkesi mavi gözlerine birikmişti ve rengini biraz daha koyulaştırmasına sebep olmuştu.
"Ege, yani abim ona teşekkür etmek için geldi." Gözleri yavaş yavaş sakinliğe yer açarken içime su damlaları serpilmişti. Ondan neden bu kadar korkuyordum, bilmiyordum. Ama içimde bunu tetikleyen bir hissin olduğu inkar edemeyeceğim bir gerçekti.
"Neden bana defter meselesi diye yalan söyledin?" Anneme babama bile hesap vermekten nefret ederken bu sorgulama da neyin nesi Allah aşkına?
"Yalan değildi. Buluşmaya sonradan karar verdik." Ama Berker'in öfkesinin içimde biriktirdiği korku, beni hesap vermeye itiyordu. Ondan... Korkuyordum.
Gözümden bir damlanın yanağımı ıslattığını yeni fark edecek kadar hem de.
"Özür dilerim çok sert çıktım." Beni asıl deli edense buydu işte. Birden beliren öfkesinin birkaç dakika sonra patlayan bir balon gibi yere çakılması. Önce sinirleniyor, son raddeye geliyordu, ama sonra sanki aklına bir şey gelmiş, bir şey hatırlamış gibi anında eski hâline dönüyordu. Çok tuhaf biriydi o. Ve bu kadar garip bir insan olan ben bile bunu söylüyorsam Berker gerçekten tuhaftı.
Dilimde yuvarlanan kelimeleri toparlamaya fırsat kalmadan zil çaldı. Berker'i orada bırakıp sınıfa yöneldiğim sırada bileğim yine kavrandı, ama farklı bir el tarafından. Saçlarımla birlikte gözlerim de geriye dönerken bakışlarım bileğime kaydı. Berker'in ince ve uzun parmakları ince bileğime dolanmıştı. Fazla acıtmasa da sıkı tutuyordu. 17 yaşındaki sıradan bir erkek için fazla sarf edilen bir güçtü yine de.
Bakışlarımın bileğimde gezindiğini görünce vücuduna iğne batırılmış gibi geri çekti kendini. Bu çocuğun benimle ne derdi vardı?
"Özür dilerim. Seni üzmek istemedim." Bunu söyledikten sonra bakışlarını kaçırdı. Gözlerini görmemi istemediğini sandım bir an. Ama neden?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LACİVERT
Fiksi RemajaAŞK... Üç harf, tek heceye sığdırılmış iki koca hayat... Sadece aşk mıdır, her şeyi zorlaştıran? Ya da sadece aşk mıdır, her şeyi kolaylaştıran? Her şeyi unutmak mı daha kolay? Yoksa yaşadığın her saniye hatırlamak mı? Peki ya AŞK?...