Çok sevgili okuyucularım, merhaba!
Bu aralar fazla Kaya - Asya'ya yöneldik. Berker severler için de Berker - Asya ikilisine yoğunlaşmak istiyorum. Bilginize...
Neyse, kocaman öpüyoruum, iyi okumalar. :D
Bazen, bir şeyler olur ve bir şeyleri yaşamak zorunda bırakılırız. Sırtımıza bir şeyler yüklerler ve bunu yapanlar insanlardır. Ailemiz, arkadaşlarımız ve hatta aşık olduğumuz kişi olabilir bu. Omuzlarımızdan tutarlar ve bizi hiç bilmediğimiz bir yola iterler. Adımlarımız sırtımızdaki yükün altında ezilirken zorlukla nefes alırız. Bazen vermek istemeyebiliriz hatta. Sonra bacaklarımızı kırarız ve dizlerimizin üstüne düşeriz. Ağlarız da belki. Yanağımıza düşer minik damlalar, sonra... Sonra ne olur biliyor musunuz? Bir rüzgar yalar yüzümüzü. Titretir içimizi, üşürüz. Yanaklarımız buz keser. Sıcak gözyaşlarının yol çizdiği yanaklarımız üşür. Her ne kadar üşütse de bizi kendimize getirir bu rüzgar. Dirilmek gibidir bu. Yeniden nefes alırız ve hafif bir tebessümle havaya karıştırırız nefesimizi, havaya bulaşır hüzün. Rahatlamışızdır belki. Derin bir nefes alırız. Ayaklarımıza yeni bir emir veririz, adım atmaya başlarlar. Bizi yolda sürüklerler. Bizi mahveden insanların yanına götürürler, belki de sırtımıza yeni yükler koymaları için. Ama bunu anlatamayız kendimize. Neler olacağını harfi harfine bilmemize rağmen iteriz kendimizi. O karanlık, ıssız ve bilmediğimiz yolda. Tek başımıza...
Kaybolmak kelimesi bu kadar bulaşmamıştı hiç zihnime. Harfler kaşlarımdaki kasların altındaymış gibi kaşlarımın çatılmasına sebep olmuştu. Kaybolmak. Markette kaybolurdunuz reyonların arasında. Anneniz sizi bulurdu ve korkmazdınız. Arkadaşlarınızla alışveriş merkezinde kaybolurdunuz. Sonra birisi gelip bulurdu sizi, gülümserdi ve her şeyi unuturdunuz.
"Sanırım kaybolduk."
İşte bu cümle bunları itelemişti zihnimin kapısından. Gözlerim anlamsızca bakarken "Ciddi misin sen?" diye sordum. Şu an burada kayıp mı olmuştuk yani? İdrak etmek istemiyordum. Başını minik hareketlerle belirsizce salladı. "Nasıl ya? Geldiğimiz yerden geri döneriz işte." dediğimde dudağının kenarını dişlerinin arasına aldı. Bu görüntüyle beraber parçalanan dikkatimi toplayabilmek adına saçımın bir kısmını kulağımın arkasına sıkıştırdım.
"Arkana bir bak istersen." Sözlerinin ardından kaşlarımı çatıp başımı arkama çevirdim. Koruluk alanı olduğu için ağaçların hepsi aynı gibiydi ve düzenli aralıklarla dikilmişlerdi. Geldiğimiz yönü kestirmeye çalışırken yutkundum. Koştuğum ve farklı bir duygunun benliğimi işgal etmesini sağladığım için geldiğim yönü saptayamamıştım. Tekrar Kaya'ya döndüm. "Tamam. Yani şey... Ben hatırlayamıyor olabilirim ama sen hatırlıyor olmalısın."
"Ben de bir insanım ve olağanüstü güçlerim yok Asya. Koştuğum için dikkat etmedim."
"Nasıl hatırlamazsın ya? Ne yapacağız şimdi?" Sözlerimden sonra gözlerini kısıp bana baktı ve ekledi. "Bana diyene bak."
Sinirliliğin tadını alabileceği bakışlarımı ona gönderirken o da duygusuz bir şekilde bana baktı. "Ne yapacağız peki şimdi?" Düşüncelerinin tadı dilime bulaşırken bunu yok etmek için yutkundum. "Arayacağız, ne yapalım." Ofladıktan sonra arkama döndüm. Gözlerim bir sağ tarafa bir sol tarafa kayarken Kaya yanıma geldi ve sol tarafı gösterip "Bence buradan gitmeliyiz." dedi. Kaşlarımı çatıp düşünürken alt dudağıma dişlerimin arasında bir konum verdim. "Hayır bence buradan."
İnanamaz gibi güldükten sonra başını gökyüzüne kaldırıp sabır dilenircesine baktı. Yutkunurken Adem elması hareketlenmişti. Gözlerimi bu görüntüden çekerken dudaklarından dökülecek kelimeleri duymayı bekledim. Sonunda harfler kulağımın kenarına düştü ve sanki bir güç onları birleştirip anlamam için beynime gönderdi. "Bana zıt düşmek zorunda mısın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LACİVERT
Teen FictionAŞK... Üç harf, tek heceye sığdırılmış iki koca hayat... Sadece aşk mıdır, her şeyi zorlaştıran? Ya da sadece aşk mıdır, her şeyi kolaylaştıran? Her şeyi unutmak mı daha kolay? Yoksa yaşadığın her saniye hatırlamak mı? Peki ya AŞK?...