Kelimelerin ruhunuza ayna tuttuğunu düşündünüz mü hiç? Ruhunuzun kıvrımlarında saklanan her bir harfin yansımasının gözlerinize yetiştiğini düşündünüz mü? Harfler, uzandılar, gözlerime. Gözlerime yerleşti görüntüleri. Gözlerim harfleri püskürdü, ruhumun karaltısı baktığım yerlere düştü. Ruhuma ışık tutulması değil de neydi bu? Ruhumu yırtan şey, şimdi de eline feneri almış ruhuma ışık tutuyordu. Ruhumun karaltısının açığa çıkması deliye çeviriyordu beni. Ruhum gözlerini ovuşturuyordu. Şaşırmıştı, ışık ona yasaktı.
Ruhumun üzerinden kopup yere yuvarlanan harfler birleşip bir araya geldiler ve ruhuma ışık tutan şeyi geri püskürtecek anahtar sözcükleri bir araya getirdiler.
"O bir katil."
Ruhum, ellerini gözlerinden çekti. Işık kaybolmuştu. Ruhuma ışık yasaktı. O gölgeden beslenmişti.
Benim ruhum yırtıktı.
Harflerin pusulası ruhumu gösterirken gözlerime meraklı bir ifade yerleştirdim. Söyleyeceği çok şey var. Bunu söylemişti değil mi?
Dudakları bu kelimelerle aralanmıştı ve yine bu kelimeler başlarını dışarı uzatıp dudaklarının üzerinde uzanmışlardı. Kulaklarıma ulaştı kelimeler. Yutkundum. Zihnimde birkaç düşünce takıldığı daldan uzaklaştı ve gerildi. Gökyüzüne salınmak için daldan kopmayı bekliyorlardı. Artık zihnimdeki karaltıdan kopmak ve hayallerin uçuştuğu mavi gökyüzüne ulaşmak istiyorlardı. Zihnim onlar için fazla karanlıktı.
Ruhumu karanlığa gömüyordum yavaş yavaş. Ruhumun üzerine tonlarca gölge düşmüştü ve hiçbir ışık onu aydınlatacak kadar güçlü değildi. Belki bir gün, başka bir ruhtan doğan bir güneş ışığının etkisiyle ışık düşerdi gölgelerime.
Duraksadı. Bir kez daha yutkunduğunu fark ettim. Boğazındaki Adem elması inip kalktığında ben de yutkunmak istedim. Boğazımda biriken bütün harfler ve o acımsı tat yutkunma isteği oluşturuyordu.
Yutkundum.
"Kaya?" dedim fısıldar gibi. "Ne söyleyeceksin?"
Gözlerini bana çevirdi. Bakışlarında tonlarca hissedebileceğim duygu birikmişti ve bakışları bana çevrilir çevrilmez hepsi üzerime akmaya başlamıştı. Saçlarımın uçlarından damlayan duygu yoğunluğunun altında ezildim. Hücrelerim yenilenmek için çırpınırken her şey için erken olduğunu düşünüyordum.
Yenilenmek, yeniden doğmak gibiydi.
"Söyleyeceğim onlarca şey var." dedi gözlerinden sızan kekremsi duyguyla birlikte. Garip duygunun tadı üzerime sarktı.
"Söyle." dedim hızlıca.
"Söyleyeceğim onlarca şey varken onları anlatacak kelime bulamamak çok daha kötü." Gözlerine yapıştırdım bakışlarımı. Çekti yavaşça bakışlarını ve parmaklarının üzerine sabitleyip elleriyle oynamaya başladı.
"Yanlış bir şey söylemek istemiyorum." dedi yeniden gözlerini bana çevirdiğinde. Bu sefer, şefkat bekleyen bir ifade bariyer kurmuştu bakışlarının altında.
Güven vermek istercesine gülümsemeye çalıştım. "Yanlış bir şey olmayacak." dedim hızlıca.
Bakışları üzerimdeki yoğunluğunu yitirdi ve kaydı. Tam dudaklarını aralayacaktı ki, cebinden yükselen melodiyle durakladık. Kaşlarını çatarken elini pantolonunun cebine soktu ve telefonu çıkarıp ekrana baktı. Gözlerinde parçalanan cesaret ifadesinin buruk tadını dilimin üzerinde hissetmiş gibi yüzümü buruşturdum.
Ekranı bana çevirdi aniden. Kırıkça gülümsedi. "Yanlış olan bir şeyler hep vardı."
Gözlerim ekranda sabitlenirken harflerin birleşip oluşturduğu isme odaklandım:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LACİVERT
JugendliteraturAŞK... Üç harf, tek heceye sığdırılmış iki koca hayat... Sadece aşk mıdır, her şeyi zorlaştıran? Ya da sadece aşk mıdır, her şeyi kolaylaştıran? Her şeyi unutmak mı daha kolay? Yoksa yaşadığın her saniye hatırlamak mı? Peki ya AŞK?...