Merhaba sevgili okuyucularım. Yeni bölüm geldi. Okunma sayısı 7K' yı geçti. Herkes karnelerini aldı. Hepinize mutlu, eğlenceli bir yarıyıl tatili diliyorum. Umarım ikinci dönem çok daha başarılı olursunuz. Hikayemi sevdiklerinize de tavsiye ettiğinizi umuyorum. Diğer bölümde başlardaki bir cümlede gizli bir ifade vardı. Fark ettiniz mi bilmiyorum.
"Yıllar önce yaşadığımız o korkunç olaydan sonra Ege ile toparlanmıştım."
Fark etmediyseniz de dönüp bakabilirsiniz.
Hepinizi çok seviyorum. Gün geçtikçe yeni sürprizlerle karşılaşacağız. Bu bölümü, en yakın arkadaşım, pozitif enerjisiyle bana her zaman destek olan Gözde' ye ithaf ediyorum. Diğer bölümü şu ana kadar ki en fazla vote veren kişiye ithaf edeceğim. Şu ana kadar ki...
Hepinizi çok seviyorum, kendinize iyi bakın, hoşçakalın...Göz kapaklarıma meydan okurcasına uyumak istiyordum. Ama onlar galip gelmişti, direnememiştim, yenilmiştim. Göz kapaklarıma yenik düştüğümü sanıyordum ama belki de sebep, başımda bağırarak annesine bir şeyler söylemeye çalışan Buse'ydi.
"Anne, Asya yanıyor. Koş!" diye bağırıyordu. Dudaklarından dökülen sözcüklerin bir araya gelerek oluşturduğu o cümle, afallamama sebep olmuştu. Yanıyor muydum?
"Asya, ateşin var kalk!" diye yine afallamama sebep olacak bir cümle daha kurdu Buse.
Üzerimden yorganı çektiğinde, içimde yeniden yorganı çekip örtme isteği uyansa da kendimde bunu yapacak gücü bulamadığım için hareketsiz kaldım. Az sonra üzerimdeki bluz kollarımdan kaydı ve şu an göremediğim bir açıdaki yerini aldı. Buse sağ kolumdan tutup beni ayağa kaldırdı ve koluma girip, bulanık gördüğüm için banyo olduğunu tahmin ettiğim, siyah ve beyazın hakim olduğu bir yere getirdi. Dudaklarımdan istemsizce birkaç sözcük dökülmüştü.
"Onu özledim."
"Ne dedin canım?" diye sordu Buse. Belki de şu an o boncuk gözlerini kocaman açmıştı. Ama göremiyordum, her şey bulanıktı. Hatta bir ara Buse'yi iki başlı olarak görmüştüm.
"Anne sayıklıyor." Buse yine endişe saçan bir cümle kurmuştu. Bu haldeyken ne dediğini anlamam bile büyük bir mucizeydi.
"Kar yağıyor, bak Ada!" Ah, yine mi konuştum ben?
"Anne Asya hiç iyi değil. Suyu aç!" diye bağırdı Buse.
"Teyzecim n'oldu sana?" diye bir soru daha yöneltildi. Sanırım bana. Ama beynim cevap verecek kadar kendinde değildi şu an.
"Ada! Kar yağıyor!"
Söylediğim cümle karşımdakilerin üzerinde tuhaf bir etki bırakmış ve yüzlerinde korkunç bir ifade oluşturmuştu. Bulanık görmeme rağmen kolayca fark edebileceğim, o korkunç ifade.
Önce saçlarıma ince ince düşen su tanecikleri, daha sonra şiddetini artırdı ve tüm vücudumu kapladı. Tek kelimeyle, donuyordum. Ama karşı çıkacak gücü ya da cesareti bulamamıştım bedenimde. Aramıştım, ama yoktu.
Kısa bir süre daha akan soğuk suyun altında kaldıktan sonra bedenim birisi tarafından soğuk fayanslardan çekildi ve kuru olduğu için sert olan mavi bir havluya sarıldı. Bir el tarafından vücuduma yön verildi ve hayalî, bulut yatağıma tekrar döndüm. Islak çamaşırlarım yerlerini kurularına bıraktılar ve az sonra sulu bir bez de alnımdaki yerini aldı.
Çevremdeki birkaç insan bir şeyler söylüyorlardı. Ama dediklerinin hiçbirini dinlemiyordum. Anlamsız geliyordu. Ya da pardon, dinlediğim hâlde anlamadığım için anlamsız geliyordu desem daha doğru olacaktı galiba.
Başım yumuşak yastığa gömülmüştü ve göz kapaklarım üzerlerinden biri itiyormuşçasına kapanmak istiyordu. Bilincimi tamamen yitirmiştim ve kendi ihtiyaçlarıma, isteklerime dahi karşılık veremiyordum. Ve sonunda göz kapaklarım kapandı. Yenik düşmüştüm, yine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LACİVERT
Teen FictionAŞK... Üç harf, tek heceye sığdırılmış iki koca hayat... Sadece aşk mıdır, her şeyi zorlaştıran? Ya da sadece aşk mıdır, her şeyi kolaylaştıran? Her şeyi unutmak mı daha kolay? Yoksa yaşadığın her saniye hatırlamak mı? Peki ya AŞK?...