18-ÇATIŞMA

471 30 32
                                    

Selam millet, nasılsınız? Cidden merak ederek soruyorum. Cevap yazabilirsiniz meselâ bu pasaja ;)

Yorum yapan muhteşem okuyucularımı tek tek öpüyorum. Harikasınız siiiz. (Kalp)

Hepinizi seviyorum ama yorum da yapıp bana fikir beyân etseniz daha hoş olur sanki.

Bugün iyi günümdeyim. Size kucak dolusu sevgi ve öpücük yolluyorum.

Ya içinizde şöyle yetenekli bir insan tanesi yok mu, tanıtım filmi hazırlamamda yardımcı olacak?? (Beceriksiz yazarın dramı...)

Neyse yahu, çok uzatmayayım. İyi okumalaaar.... N'olursunuz yorum yapın, lütfeeen. İhtiyacım var.

*

Şarkıyı kendisini affetmem için mi, yoksa Berker'i affetmem için mi söylediğini bulamamıştım.

Oysa ki özür dilemesini ve affetmemi gerektirecek bir durum yokken.

"Özür dilerim Asya. Bir şey söylemeyecek misin?" Bir şeyler söyleyecektim Berker. Önümü kesmeyip, Kaya'ya şarkı söylettirmeyip, özür dilemeseydin, bir şeyler söyleyecektim. Cidden.

"Berker ben..."

"Evet, dinliyorum." Bakışlarında hafif bir sahtelik karaltısı yakaladığımda duraklamıştım. Beni dinlediğini, yüzünden bir saniye eksilmeyen dikkati sayesinde anlayabilmiştim.

"Ben çok şaşırdım. Yani... Ne diyeceğimi bilemiyorum."

"Bir şey demeni istemiyorum Asya, beni affettiğini söyle yeter ki." Neydi bu dramatiklik Allah aşkına? Neden bu kadar çok affetmemi istiyordu? Hem ben onun bu kadar özür dilemesini gerektirecek derecede kötü bir şey yaptığını düşünmüyordum. O gün beni yalnız bıraktığını, ihtiyacım olduğunda yanımda olmadığını söylemiştim. Oysa bu yaptığım, blöften başka hiçbir şey değildi. Anlaması gerekmiyor muydu?

Yaptığım tek şey, onu birazcık boşa almaktı. Belki birazcık yanımdan uzak tutmak istemiştim. O kadar.

Şey... Sanırım onu affettiğimi söylemem gerekiyordu.

"Berker tamam sorun değil."

"Affettin mi?" Kaşlarını hayretle kaldırmıştı. Yüzünde inanılmaz derecede rahatsız edici, gereksiz bir dikkat vardı.

Zoraki gülümsemeye çalışıp başımı salladım. Gözleri anlamsız bir parıltıya bürünüp ellerini belime koyarak bana sarıldığında, dudaklarını yanağıma bastırdı. "Seni seviyorum."

Daha önce dizilerde karşılaştığım bu tanıdık sahne karşısında tepkisiz kaldım. Tuhaf olan, burada başrolün ben olduğumdu.

Berker'e sıcak bakan diğer bir iç sesim, sarılmamı istiyordu. Kollarımı dolamamı ve sarılmamı. Asıl iç sesimse "Hayır." diyordu. "Benliğini kaybettirecek hiçbir şey yapma!"

Bu sefer bir istisnaya imza atıp kollarımı yavaşça Berker'in sırtında birleştirdim. Sinirlenen iç sesimse, bunu sırf Kaya'yı kıskandırmak için yaptığımı söylüyor, mızmızlanıyordu.

Her bir hücrem, karşısına aldığı başka bir diğer hücremle çatışıyordu.

Bedenimi bu denli ele geçiren bir çatışma karşısında ayakta dikiliyor olmam bile bir mucize sayılabilirdi.

Benim uzun olarak nitelendirebileceğim birkaç saniye önümüzde seriliyken gözlerimi Kaya'dan yana çevirdim. Ben bakana kadar üzerimizde kilitli olduğunu sandığım bakışları, ben gözlerimi çevirir çevirmez savrulmuştu. Başını aşağı eğerek ensesini kaşıdı. Bu görüntüsüyle daha çok, pişman olan bir insan hâline benziyordu. Ya da sadece ben gözümde, o anlık öyle canlandırmıştım. Bilemiyordum. Benzetmeler konusunda kusursuz olduğum söylenemezdi.

LACİVERTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin