Bölüm şarkısı: Taylor Swift - Trouble
Bazen beklemediğimiz çok fazla şey yaşarız. Hiç beklemediğimiz bir anda ağlar, hiç beklemediğimiz anda güleriz. Bazense çok daha ötesine tırmanabilir her şey.
Hiç beklemediğimiz bir anda aşık da olabiliriz.
Aşık olmak o kadar acı bir şeydir ki, en yorgun duygudan daha ölüdür. Bizim onu sevgimizle canlandırmamızı bekler. Aşk, o kadar nankördür ki hep senin adım atmanı bekler. Hem de ateşe yürümeni. Ayaklarının altındaki alevleri hissetmeni ister. Ateşte yürütmek ister seni.
Beklemediğim her şeyi yaşayabilecek bir hayatım vardı. Şu anda birisi tarafından takip edildiğimizi öğrenecek kadar hem de.
Gözlerim bu sefer yorgunluk ve korku kusarak Kaya'ya döndüğünde onun da bana acır gibi bir ifadeyle baktığını fark ettim. O yorgundu. Ben yorgundum.
Yorgunduk.
"Ne yapacağız?" diye sorduğumda gözleri omzunun üzerinden yeniden arkaya döndü. Ben de gözlerimi baktığı yere çevirdim ama hiçbir şey görememiştim. Gözleri gerçekten oldukça keskin ve dikkatli olmalıydı.
"En fazla kaç dakika koşabilirsin?" diye sorduğunda düşünmeme fırsat kalmamıştı. Hızlıca "Bilmiyorum." diye mırıldanıp Kaya'nın ellerimizi kenetlemesini izlemeye başladım.
Elimi çekiştirdiğinde ayaklarıma koşmaları için emir vermiştim bile.
Sokakta koşarken birkaç insana çarpıyorduk ama yapacak bir şey yoktu. Birkaç homurdanma ve küfür de duymamış değildik.
Hızlı hızlı nefes alıp verirken omzumun üzerinden tekrar arkama baktım. Dikkatimi çekecek bir şey görememiştim.
"Kaya?" dedim yine hızlı hızlı nefes alırken. Gözlerini bana çevirdiğinde kelimeleri dilimin ucuna biriktirdim.
"Çok yoruldum. Dursak olmaz mı?" Yorulmuştum.
"Yoruldun mu?" dedi yeniden arkasına bakarken. Başımı salladığımda "İzimizi kaybettirmemiz lazım." dedi ve bu sefer başka bir yöne çekiştirmeye başladı beni. Çaresizce ilerlerken kalbimin hızlandığını hissedebiliyordum. Adımlarım onunkilere uyum sağlıyordu ama ne onun kadar güçlüydüm, ne de onun kadar sağlamdım. Kaya o kadar yenilmez bir profil çizmişti ki gözümde, ona hiçbir şey olmazdı sanki. O en iyisiydi. O her şeye dayanırdı. Hiç incinmezdi.Gittikçe kalabalıklaşan insanların arasından zorlukla sıyrılırken koşmaya devam ettik. Karnıma yavaşça bir ağrı saplanmıştı bile. Yavaşça girerek oymuştu orayı.
Omzumun çarptığı yaşlı teyze "Terbiyesizler. Ah bu yeni nesil yok mu, utanmazlar." diye homurdandığında göz devirmeyi erteleyerek koşmaya devam ettim. Boğazım kurumuştu ve çok susamıştım.
"Çabuk şu tezgahın arasına geç ve patateslerin arkasına saklan." Kaya bana konuştuğunda söylediklerini kavramak için birkaç saniyeyi havada ezdim ve parçalar üzerimize yağarken tezgahın arka kısmına geçmek için birkaç insan gövdesini ittirmeye çalıştım. Başarılı olduğumda patates çuvallarının arkasına saklanmıştım. Kaya'nın karşıdaki tezgahın arkasına geçip soğan satan adamın önlüğünü alarak başından geçirdiğini göz ucuyla görmüştüm.
Çuvalın üzerinden gözlerimi Kaya'ya dikerek ne yaptığına baktım. Farkında değildi ama çok komik gözüküyordu. Üzerine geçirdiği mavi önlükle soğan satmak için bağırmak yerine etrafı kolaçan ediyordu. Bana dönüp başıyla işaret verdiğinde çömeldiğim çuvalın arkasından çıktım ve tezgahın önüne geçerek Kaya'nın elini tuttum.
Ben. Kaya'nın. Elini. Tuttum.
Yeniden koşmaya başladığımızda peşimizde her kim varsa hala atlatamadığımızı anlamıştım. İnsan kalabalığını yarmaya çalışıyorduk ama pazarın ortasında zorlukla hareket ettiğimiz için hızımız kısıtlıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LACİVERT
Fiksi RemajaAŞK... Üç harf, tek heceye sığdırılmış iki koca hayat... Sadece aşk mıdır, her şeyi zorlaştıran? Ya da sadece aşk mıdır, her şeyi kolaylaştıran? Her şeyi unutmak mı daha kolay? Yoksa yaşadığın her saniye hatırlamak mı? Peki ya AŞK?...