Merhaba arkadaşlar. Kapağı değiştirdim, kendim yaptım. Benim için kapak tasarlayan arkadaşlarım da var, kapak değişebilir yani. Aslında kapakta belli bir model kullanmak istemiyordum. Ama yine de kafanızda karakterlerimizle ilgili bir şeyler oluşsun istedim. İstediğiniz şekilde düşünebilirsiniz, çünkü belli bir model ismi vererek hayallerinizi sınırlandırmam size yapacağım en büyük kötülük olur. Ama bu modellere benzer olduklarını bilseniz yeter. Bu arada bilmeyenler varsa kapaktaki modeller Odette Yustman (Annabel) ve Sergio Carvajal.
Zil olduğunu tahmin ettiğim melodi ile birlikte sınıftakiler ayaklanmıştı. Öğretmen geldiği için kalkamadığım yerimde huzursuzca kıpırdanıp başımı dikleştirdim ve sıralarda göz gezdirdim. Sınıfın öbür köşesinin en arkasında gözlüklü bir kızın yanı boş gibi gözüküyordu.
Yanımda oturan Kaya' ya "Geçebilir miyim?" dedim. Sırasını arkadakini umursamadan geriye doğru ittirdi ve yavaşça ayağa kalktı. Ben de montumu ve çantamı alıp ayağa kalktım.
Masasının yanında sabırsızca dikilen Kaya' ya ters bir bakış fırlattım. Bu, onu etkilemiş olmalı ki "Boşuna gitme oraya, kimse sana yer vermez bu sınıfta." dedi.
"Neden?" diye çaresizce sorduğumda şaşkınlığımı gizleyememiştim. Filmlerde ve dizilerde hep böyle olurdu. Sınıfa gelen yeni kıza kötü davranılırdı, ama sonra daha sonra kıza aşık olacak olan esas oğlan gelir ve kızı kuratarırdı. Ama benim böyle bir şansım yoktu, ki birinin bana aşık olabileceği fikrini aklımın ucundan bile geçirmiyordum. Sanırım, benim de duvarlarım vardı.
Kaya beni umursamayıp cevap vermediğinde ben de daha fazla onu beklememeye karar vererek gözlüklü kızın yanına doğru yürümeye başladım. Yanlarından geçtiğim her saniyede bir çift göz daha bedenimi delercesine izlemeye katılıyordu. Sonunda en arkaya geldiğimde gözlerimi gözlüklü kıza çevirdim.Saçı arkadan tek örgü şeklinde özenle örülmüştü.
"Merhaba, yanına oturabilir miyim?" dedim.
Başını kitaptan kaldırdı ve gözlerimi buldu."Hayır." dedi kısa ve net bir sesle.
Beş harflik bu kelimeden sonra biraz sarsılmıştım. Bu kadar katı ve sert miydi cidden hayat?Evet, öyleydi.
"Neden?" diye sordum, yine aynı soruyu gereksiz yere sormanın verdiği eziklikle.
"Nedeni yok.Hayır." dedi bu sefer daha katı ve pürüzsüz çıkan sesiyle. Eğer tüm yılım bu şekilde sebepsiz yere reddedilmelerle geçecekse İstanbul' a dönmeye hazırdım. En azından orada bu kadar sert karşılanmıyordum. Sadece herkes sanki etrafımda görünmez duvarlar varmış gibi beni görmezden geliyordu. Ben de onları takmıyordum açıkçası.
Bu derece soğuk karşılandıktan sonra sınıfa tekrar göz gezdirdim. Ancak başka boş yer yoktu. Neredeyse dolmak üzere olan gözlerimi umursamayıp alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. Yavaşça geldiğim yere doğru tekrar yürümeye başladım. Kaya ise sanki olacakları adı kadar iyi biliyormuşçasına yerine oturmak yerine masasının üzerine oturmuş ve yüzünde zaferin vermiş olduğu bir ifadeyle bekliyordu.
Sırama oturmak için yanından geçerken aniden kulağıma doğru eğildi ve nefesini tenimde hissettiğimde konuştu.
"Söylemiştim.". Sesi alay ve nefret kokuyordu.
Gözlerimi yavaşça kapadım ve kendime sakinleşmek için birkaç saniye verdim. Gerçekten uzaktan bakınca o kadar nefret edilecek biri gibi mi gözüküyordum?
Gözlerimi tekrar açtığımda Kaya çoktan sınıfın çıkışına doğru yürümeye başlamıştı. Ben de sakinleşmiş olduğumu hissettiğimde yerime oturdum ve yine camdan bahçeyi izlemeye başladım.
Az sonra masanın üzerine koyduğum telefonum titredi. Titreşimi masaya dayalı kollarımda da hissetmiştim. Başımı telefona çevirip gelen mesaja baktım.Buse' dendi.
"Tatlım, neredesin?" yazmıştı.
"10-B..." yazıp gönderdim ve az sonra sınıfa gelecek olduğunu bildiğim Buse' yi beklemeye başladım. Çok değil, birkaç dakika sonra yanında yine sarışın iki kızla birlikte kapıda belirdi. Sınıfı gözleriyle taradıktan sonra beni bulduğunda dudakları ince bir çizgi haline geldi ve gülümsedi. Yanıma gelip oturdu ve yanındaki sevecen kızlar da öndeki boş sıralara oturup arkalarına döndüler.
"Naber?" dedi Buse. Başımı idare eder anlamında iki yana salladım.
"Bak, seni bizimkilerle tanıştırayım. Bu Tuğçe, bu da Beren." dedi biri sağda oturan biri de solda oturan iki kızı göstererek.
"Memnum oldum. Ben de Asya." dedim bir çırpıda. Onlar da gülümseyerek karşılık verdiler. Az sonra zil sesi duyuldu. Buse huzursuzca kıpırdandı ve ayağa kalktı. Tuğçe ve Beren de ayaklandılar ve bana el sallayıp sınıfın çıkışına doğru yürümeye başladılar. El sallamayı son anda akıl edebilmiştim. Kendi kendime "Aptal." diye söylenmeden edemedim.
Güzide yeni okulumun, güzide sınıfının, güzide öğrencileri sınıfa girmeye başlamıştı. Onlara karşı güçlü görünmem gerekirdi. Eğer aksi bir şekilde görünürsem daha çok üstüme geleceklerini biliyordum, tahmin ediyordum. Biraz sonra içeri yeni sıra arkadaşım Kaya, namı diğer 'Çakıl Taşı' geldi ve yerine oturdu. Sanırım öğretmenden birkaç saniye önce son anda sınıfa girmeyi başarabilmişti. İçeri henüz otuzlarında olan bir adam girdi. Elinde getirdiği çantayı yavaşça masanın üstüne koydu.
Az önceki dersin öğretmeni beni fark etmemişti. Bu adam da fark etmesin diye dua etmeye başlamıştım bile. Ama az sonra genç adam bir yandan defteri imzalayıp bir yandan da beni süzerek konuştu.
"Aramızda yeni simalar görüyorum." dedi. Fark etmese olmazdı zaten...
Sınıftan çıt ses çıkmadı, umursamadıklarını açıkça ortaya koyuyorlardı. Az sonra öğretmen kalktı ve bizim sıranın yanına gelip "Hoşgeldin tatlım, ben edebiyat öğretmenin." dedi. Sanırım edebiyatı bu adam sayesinde sevebilirdim. Edebiyat dersinden pek haz ettiğim söylenemezdi. Sayısal dersler daha zevkli geliyordu.
Ben de çarpık bir gülümseme eşliğinde "Merhaba." dedim.
"Adın?" diye sorarcasına baktı. Açıkçası bir edebiyat öğretmeninin bu kadar kısa ve net konuşması beni şaşırtmıştı.
"Asya." dedim.
"Nereden geliyorsun?" diye sorduktan sonra İstanbul' dan geldiğimi ve okulumun adını söyledim. Başını salladıktan sonra ani bir hareketle arkasını döndü ve beyaz tahtaya bir şeyler yazmaya başladı.
Yazdıklarını geçirecek bir defterim ve ertesi gün notlarını bana verecek bir arkadaşım da olmadığı için sessizce dersin bitmesini beklemeye başladım. Az sonra yanımda bir hareketlenme oldu ve çizgili defterden kopartılmış bir yaprak bana uzatıldı.Kaya kağıdı almamı bekliyordu, az sonra kalemliğinden bir kalem çıkardı ve onu da uzattı. İkisini aynı anda aldım ve kısa bir teşekkür edip tahtadakileri Kaya'dan aldığım kağıda geçirmeye başladım. Biraz sonra zil çaldı ve öğrenciler bir bir dışarı dökülmeye başladı. Bu sefer Kaya da teneffüse çıkmayacaktı galiba. Biraz sonra kapıda en az Kaya kadar yakışıklı ve uzun bir çocuk belirdi.
"Kuzen, nerdesin sen? Kaç saattir se-" dedi ve gözleri bende kenetlendi. İlk önce sınıfa girdiğinde beni fark etmemişti ama şimdi gözlerini üzerimden ayırmıyordu. Cümlesini tamamlayamamıştı ve gözleri hala ve hala üzerimdeydi. Biraz rahatsız olduğum için başımı önüme eğdim. Sanırım hala şaşkın ve umut dolu, bakıyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LACİVERT
Teen FictionAŞK... Üç harf, tek heceye sığdırılmış iki koca hayat... Sadece aşk mıdır, her şeyi zorlaştıran? Ya da sadece aşk mıdır, her şeyi kolaylaştıran? Her şeyi unutmak mı daha kolay? Yoksa yaşadığın her saniye hatırlamak mı? Peki ya AŞK?...