Bölüm şarkısı: Skillet - Comatose
Duyuyor musun kelimelerimin üzerine serptiğim çaresizlik notalarını?
Parmaklarımı gitarın tellerine bir kez daha sürttüm. Anlamsız melodi odada dolandı ve sonra bir köşeye sinip yavaşça buharlaştı. Notalardan bazıları hâlâ sıvı olarak kalmış ve parke zemine dökülmüştü. Sonra onlar da kuruyup buharlaştılar.
Yalnız kaldım.
Başımı gitarın tellerine eğdiğimde birkaç saç tutamı gözlerimin önünü perdeledi. Hırsla kulağımın arkasına sıkıştırdım ve tırnaklarımı bir kez daha saçma bir şekilde sürtüp yine anlamsız bir melodinin odanın içinde kıvam bulmasını sağladım.
Yaklaşık bir yarım saattir odamda saçma sesler çıkararak kafamı dağıtmaya çalışıyordum. Tellerden çıkan anlamsız melodiler düşüncelerimin kollarına giriyor ve onları sürükleyerek yanlarında götürüp buharlaştırıyordu.
"Asya bırakır mısın artık şu gitarı? Saçma sapan çalıp durma ya da. Düzgün bir şey çalarsan bir şey demeyeceğim, ama kulak bu da yani."
Buse'nin tiz sesi kulaklarımı doldurdu ve ona inatmış gibi saçma bir gürültü daha çıkardım. Müzik buydu işte, bir düzen olmadığı sürece notalar gürültüyü meydana getiriyordu.
Buse gözlerini devirdikten sonra başını kapı aralığından çekip kayboldu. Gözlerimi tekrar gitar tellerine çevirdim. Gitarı Kaya kadar iyi çalamadığım aşikârdı.
Ama şu an kafamı dağıtması bile benim için en iyi seçeneklerden biriydi.
Dün olandan hiç kimseye bahsetmemiştim ve bahsetmeyi de düşünmüyordum. Şimdilik halının altına süpürmüştüm cümleleri. Arada birkaç harf başını dışarı uzatıyordu, ama onları da geri püskürtmeyi başarabiliyordum.Günlerdir beklenen dönem sonu etkinliği sonunda gelmiş ve geçmişti. Biraz sancılı olsa da.
Gitarı sertçe yatağın üzerine bıraktım ve kenardaki komodine uzanıp telefonumu elime aldım. Birkaç cevapsız çağrının yanında Berker'den gelen mesajlar da vardı. Çoğunu es geçip cevapsız çağrılarda yer bulan babamın numarasına yöneldim. Tuşladıktan sonra telefonumu kulağıma götürdüm. Birkaç çalıştan sonra telefonun ucunda özlediğim sesi belirdi.
"Alo, Asya?" Kendimce gülümsedim. Onu çok özlemiştim. Özlem duygusu damarlarımda dolanarak çalkalanıyor ve gün geçtikçe de artıyordu. Damarlarım dar gelmeye başlamıştı onun için.
"Baba?" dedim. Sesim titrek ve güçsüzdü. Tonlarca şeyi saklamaya çalışırken hepsini ortaya saçabilecek kadar sığ bir tınıya sahipti.
"Nasılsın kızım?" dedi. Sesi ilk açtığındakine göre güçsüzleşmişti. Ses tellerindeki gücün hepsi, benim sesimi duymasının ardından akıp midesine damlamıştı sanki.
"İyiyim." dedim. İyi olduğumu düşünmelilerdi. Sonra dudaklarım tekrar aralandı ve iki kelime başını uzattı. "Sen nasılsın?"
"İyiyim." dedi. Her şey şu kelimede gizliydi sanki. İyiyim; ama aslında değilim. O kadar kötüyüm ki anlatmak için kelime bile bulamıyorum. Harflerin hepsi benden kaçıp bir köşeye sığınıyor. Bir şey bulamadığım için, iyiyim, diyorum.
Anlatılmak istenenler bunlardı sanki.
"Annemler nasıl?" dedim gözlerimi bulanıklaştıran sıvıyı akmaması için ikna etmeye çalışırken. Yine de beni dinlemedi ve gözümden kopup yanağımda bir yol çizerek çeneme ulaştı.
"İyiler." dedi, "Selamları var."
"Sen de söyle." dedim. Annem benim için yabancı bir kişilikti. Ses tonu, sıcak elleri, saçlarının kokusu bana yabancıydı. Bildiğim ve sığındığım limansa babamdı. Her alaborada alaşağı olsam da, sessizce yanaştığım liman, babamdı. Dingin sularında yüzdüğümdü o.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
LACİVERT
Novela JuvenilAŞK... Üç harf, tek heceye sığdırılmış iki koca hayat... Sadece aşk mıdır, her şeyi zorlaştıran? Ya da sadece aşk mıdır, her şeyi kolaylaştıran? Her şeyi unutmak mı daha kolay? Yoksa yaşadığın her saniye hatırlamak mı? Peki ya AŞK?...