''Sonunda tanışabildik dünür bey.'' Berkant bey, dedeme bakıp samimice konuştu.
''Öyle oldu Berkant bey.'' dedi dedem de olduğu yerde arkasına yaslanırken. ''Daha önce de tanışırdık ama çocukların işleri işte. Akıl sır ermiyor.''
Anneme laf soktun yaşlı kurt ama hala kızgınım. Konuşmayacağım.
''Beyi falan atalım aradan. Burdan sonra bir aile oluyoruz nasıl olsa. Ayrıca haklısınız. Bazı şeyler yaşanmış.'' Oğluna ve torunu olan çocuğa ters bir bakış attı. ''Gönül isterdi daha farklı olsun ama yapılmış bir hata. Bize de çocuklarımızın arkasında durmak düşer.''
Gerginlikle bacağımdaki eti tırnaklarımla sıkıştırdım. Çok fazla kişi yoktu belki ama yine de çok gerilmiştim.
''Tabii. Öyle.'' Annem başını öne eğmiş, dudaklarını ısırarak dinliyordu konuşmaları. Dedemler konuyu kapatıp öylesine başka şeylerden konuşmaya başladılar. Bakışların çoğunu üzerimde hissediyordum ancak başımı kaldırmıyordum.
''Kahveleri yapsak mı?'' Ayşe teyzenin sesiyle Melek ve Karya teyzem ayaklandı. Annem de kalktığında, salonda çoğu kişi gitmişti. Yesir kulağıma eğildi.
''Bembeyaz oldun. İyi misin?'' Başımı salladım. Ben, sakinleştiricimi içmeyi unutmuştum sanırım. Daha doğrusu almayı. Şu sıralar çok tükettiğim için beklediğimden erken bitmişti. Hap kutularında kalmamış olmalıydı. Şu an fark ediyordum içmediğimi.
Karam beyin gözlerini üzerimde hissediyordum. Gerginlikten midem çalkalanmaya başlayınca ayağa kalktım. ''Ben bir lavaboya gidiyorum, idare et.'' Peşimden gelmesine izin vermeden koşar adım bu katta bulunan lavaboya attım kendimi. Sabahtan beri yediğim tek şey Gülbahar anneannemin yaptığı börek olduğundan, midemde pek bir şey yoktu. Kussam rahatlardım belki. Klozete eğilip bekledim. Ancak kusamayınca gözlerim doldu.
Parmağımı boğazıma itip zorla kusmaya çalıştım. İki deneme sonucunda midemden yükselen sıvıyla sırtım gerildi. İstifra ederken sıkı sıkı klozetin kenarlarına tutunmuştum. Nefret ediyordum kusmaktan.
Sonunda midem rahatladığında sifonu çekip ayağa kalktım halsizce. Yesir ilacımı almayı unuttuğumu öğrenirse beni keserdi. Ancak almam gerekiyordu ve ben şu an burdan çıkamazdım.
Aklıma sadece bir insan gelmişti. Utana sıkıla kenara koyduğum telefondan Pars abiyi aradım.
Yere oturup sırtımı fayansa yasladım. Gözlerimi kapatıp içerideki insanları düşünmemeye çalıştım. Telefon birkaç çalıştan sonra açıldı.
''Alo?''
''Pars abi. Benim, Gök.'' dedim numaram onda olmadığı için açıklarken. Kustuğum için sesim yorgun geliyordu.
''Gök, bir sorun mu var?'' dudağımı büktüm.
''Şey, bugün isteme var biliyorsun. Benim sakinleştiricilerim bitmiş ve evden çıkamıyorum şu an. Kimseye de söyleyemedim.'' sonlara doğru mırıldandım. ''Onları almam gerek hemen. Eğer işin yoksa...''
''Reçeteni bana gönder hemen abicim.'' dedi lafımı keserek. ''İyi misin? Sesin çok yorgun geliyor. Yakınlardayım zaten reçeteni at getireyim hemen.''
Gözlerim dolarken gülümsedim burukça . ''Çok teşekkür ederim abi.'' dedim mırıldanarak Endişelendiğini sesinden anlamıştım. ''Gerçekten.''
''Unuttun mu? Polisler ihtiyacı olan vatandaşlara-''
''Yardım eder.'' dedim kıkırdayarak. O da güldü.
''Hemen at hadi. Eczaneye geçiyorum ben.''
Telefonu kapadıktan sonra online reçetemin ss'ini attım. Yerden kalktım ve üstüme çeki düzen vererek elimi yüzümü yıkadım. Şimdi biraz daha iyi gözüküyordum ama ilaçlar olmadan geceyi sonlandırabileceğimi düşünmüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökyüzü
Teen FictionGök Dalaman. Yüksek anksiyete ve epilepsinin mahvettiği hayatında, yeni umutlar ve yeni deneyimlerle hiç tatmadığı bir şefkati tadacaktı. Baba şefkatini. Bazen, kan bağının önemi olmadığını anlardı insanlar ve hayat bunu Gök'e acı tatlı bir yolda ö...