Kulaklığımı çıkarıp okuldan içeri girdim. Gözlerimi ovuştura ovuştura tek tük olan öğrencilere bakıyordum.
Dün gece, o hararetli andan sonra annemle karşılaşmamak için erkenden uyanmış ve o daha uyanmamışken evden çıkmıştım. Saat şu anda sekize geliyordu. Erken çıkınca salına salına yürüyerek gelmeye karar vermiştim.
Sınıftan içeri geçip üşüyen bedenime sıcak havanın nüfus etmesini bekledim. Çantamı sıraya koyduktan sonra kaloriferin yanına gitmek istedim ama iki kız oturduğundan cesaret edemedim. Bugün hava ekstra soğuktu. Üşümesi geçmeyen parmaklarımı birbirine kenetleyip başımı sıraya yasladım. Kalorifere yaslanıp uyumak istiyordum zaman varken ama insanlar olduğu için cesaret edemiyordum.
Üşüye üşüye biraz daha uyumak için gözlerimi kapadım. Yesir'in gelmesine daha yarım saat- Kırk beş dakika vardı. Hep son dakika gelirdi.
Bilincim yavaş yavaş giderken, üşüyen bedenimin üzerine başka bir montun örtüldüğünü hissettim. Kirpiklerim titreşerek açıldığında, beklediğim kişi Yesir'di.
Ancak montunu omuzlarımdan aşağıya doğru yavaşça örten kişi Baran'dı. Gözlerimi birkaç kez açıp kapatarak acaba rüya mı görüyorum diye düşündüm.
Ancak gözlerimi açtığımda, irkilerek geri çekilmesi gerçek olduğunun kanıtıydı.
''Uyandırdım mı?'' dedi sessizce. ''Özür dilerim. Üşüyor gibi görünüyordun. ''
Gözlerimi kırpıştırarak neden burada olduğunu çözmeye çalışıyordum. Elimin tekini kaldırıp yüzümü ovuşturdum.
''Ne işin var burada?'' dedim uykuyla boğuk sesimle.
Sıradan doğruldu. Elini saçlarına götürüp karıştırdı.
''Lale abla aradı da beni, haber vermeden çıkmışsın. Okuldaysam bakmamı rica etti.'' kaşlarım çatıldı.
''Bebek bakıcılığımı yapmana gerek yok. Anneme de haber vermek isteseydim ben verirdim zaten.'' dedim .
''Üşüyorsun hala.'' dedi bana bakıp. ''Neden bu kadar üşüyorsun? Ayrıca bakıcılık yaptığım falan yok. İstemeseydim bakmazdım zaten.''
Omuzlarımı silktim ve bakışlarımı ondan kaçıracakken iki kızın dikkatle bizi izlediğini gördüm.
''Kaloriferin oraya geçsene.'' dedi kalorifer tarafına bakarak. ''Niye burada yatıyorsun?''
''Geçemem oraya falan.'' dedim hissettiğim korku ve gerginliğin getirdiği aksilikle. ''Gördün işte beni, gitsene.''
Bakışlarını tekrar bana çevirdi ve bir süre yüzümü inceledi. Başını iki yana salladı ve kolumdan tutarak incitmeden ayağa kaldırdı. Ne olduğunu anlamamıştım ancak bizi o tarafa sürükledi. İtiraz etmeme izin vermeden beni sıraya oturttu, kalorifere itti.
Isıya kavuşan bedenim rahatlasa da arkamızdaki kızlar yüzünden gerim gerim gerilmiştim. ''Niye getirdin beni buraya , oturmayacağım.'' kalkmaya çalıştığımda engel oldu.
''Buradayım ben.'' dedi sakin bir sesle. Kaşlarım çatık, kalbim hızla atarken ona bakıyordum. ''Sorun değil, üşüyorsun. Isınman gerek, hasta olacaksın.'' kalkmama izin vermedi.
''Kahvaltı yapmadın , değil mi?'' dedi ben sessiz sessiz otururken . Kızların bizi dinlediğini bildiğim için konuşasım pek gelmiyordu. Tekrardan omuz silktim.
Bakışları yumuşadı bir anda. Hatta küçük bir tebessüm etti. Ayağa kalkarak montunu eline aldı.
''Burada bekle beni, kaybolma. Kalkarsan yeniden oturttururum.'' dedi. Nereye gittiğini çözmeye çalışırken hızlı adımlarla sınıfı terk etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökyüzü
Teen FictionGök Dalaman. Yüksek anksiyete ve epilepsinin mahvettiği hayatında, yeni umutlar ve yeni deneyimlerle hiç tatmadığı bir şefkati tadacaktı. Baba şefkatini. Bazen, kan bağının önemi olmadığını anlardı insanlar ve hayat bunu Gök'e acı tatlı bir yolda ö...