-9 yıl önce-
Gök, giydiği pembe elbisesinin eteğiyle oynarken kapıda annesiyle tartışan adama bakıyordu.
Babası.
Gök babasını pek görmezdi. Küçücük anlara tutunuyordu onu gördüğü. Herkese babam var diyordu ancak kendi de farkındaydı gerçeğin içten içe.
Babası onu görmek istemiyordu.
Annesi kapıdaki adama ters bir bakış attı. İçi öfkeyle yanıyordu bu adamı gördükçe. Kendinden nefret ediyordu onun gibi birine inandığı için . Kızını vermek hiç istemiyordu ama mahkeme kararı haftanın bir gününü ona ayırmıştı. Adam çoğu hafta buna uymuyordu. Arada bir vicdanını rahatlatma amacıyla geliyor, kıza birkaç şeker hediye edip gidiyordu. Ancak şimdi eve götürmek istediğini söylüyordu. Lale izin veremezdi. Kızı hassas, narindi. Bu adam ona iyi bakamazdı. Canı yandığında, gözlerinden anlamazdı.
Kızını ona veremezdi.
''Hakkım.'' dedi dişlerini sıka sıka adam.
''Onu kızın olarak görüyorsun sanki?'' dedi alayla sorarak. ''Amacın ne? Haftalardır yoksun, seni beklerken her cumartesi gecesi pencere kenarında uyuyor. Neden bunu ona yapıyorsun?''
''Hakkım.'' dedi duymazdan gelerek. ''Küçük bir çanta hazırla. Bu gece benimle kalacak. İtiraz edersen, polisle gelirim.''
Lale dişlerini sıka sıka adama yaklaştı. ''Eğer senin yüzünden tek bir damla gözyaşı dökerse yemin ederim öldürürüm seni.'' dedi fısıldayarak. ''Beni sınama, kızımı üzme.''
Arkasını dönüp meraklı gözlerle babasına bakan kızına yalandan gülümsedi. ''Annecim, bugün babanla kalacaksın.''
''Gerçekten mi?'' dedi yedi yaşına gireli iki ay olan Gök. Elbisesinin içinde olmasını umursamadan zıpladı gülerek. ''Yaşasın!''
Babasına koştu ve bacaklarına sarıldı. ''Babacım, sinemaya gidecektik. Söz vermiştin. Gidebilir miyiz?''
''Bakarız.'' dedi adam sesini düz tutarak. Bu küçük çocuk... Çocuğu gibi değildi işte. Geçmişten bir yük. Omuzlarında.
Lale istemeye istemeye küçük bir çanta hazırladı.
Eskiden sevdiği adamın yanına gitti. İlaçlarını hatırlattı. ''Sakın unutma. Kızımı eve sağ sağlim getir. Öğlen en geç on ikide evde olacak. Beni kapına dayattırma.''
Adam umursamazca kızına döndü. ''Annenle vedalaş kızım.''
Gök annesinin bacaklarına sarıldı sımsıkı. İçinde bitmeyen heyecanı yüzüne vurmuştu. Gülüyordu.
''Seni çok seviyorum annecim.'' Lale kızının yanaklarını öptü içini çeke çeke.
''Annecim, numarayı ezberlediğimiz gibi. Herhangi bir şeyde ara beni tamam mı? Sıkılırsan da ara. Hemen gelirim almaya.''
''Sıkılmam kii. Babam beni sinemaya götürecek.'' Heyecanla annesinden ayrıldı ve babasının elini tuttu. ''Görüşürüz anne.''
''On iki.'' dedi tekrar hatırlatarak.
Gök o gün evden çıktı. Ancak on ikide geri dönmedi. Gök o eve, bir daha asla aynı umutla, aynı sevgiyle, aynı sevinçle ve aynı ruhla dönmedi.
Gök yedi yaşında kabullendi, bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmadı.
.
.
.
''Tutuyorum.'' Birkan bey elini sırtıma yasladı. Atın tepesinde ve korkudan titrerken ellerimi eyerden çekmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökyüzü
Teen FictionGök Dalaman. Yüksek anksiyete ve epilepsinin mahvettiği hayatında, yeni umutlar ve yeni deneyimlerle hiç tatmadığı bir şefkati tadacaktı. Baba şefkatini. Bazen, kan bağının önemi olmadığını anlardı insanlar ve hayat bunu Gök'e acı tatlı bir yolda ö...