''İyi görünmüyorsun.'' dedi Pars abi, birlikte hamburgerciye doğru yürürken. Omuzlarım düştü.
''Çok mu belli? '' dedim mırıldanarak. Rol yapmayı da beceremiyordum. Yürümeyi kesti. Ona döndüğümde ilk önce elini uzattı ve sırtımdaki çantayı çıkardı. Kendine taktıktan sonra devam etti konuşmaya.
''Ben anlarım.'' söylediklerine gülümsedim.
''Zor bir gündü biraz.'' dedim önüme dönüp mırıldanırken. ''Baran bizim okuldaymış. Bir de, eski sınıfımdan bir çocuk benimle uğraştı biraz. Canım sıkıldı ondan.'' ayağımın ucundaki taşı itekledim.
Bir an sessizlik hakim oldu. Ardından elini belime koydu, beni kendine çekti ve nazikçe sarıldı. Bir anda şaşkınlığımdan hareket edemedim. Dokunuşu rahatsız etmiyordu. Zaten hali hazırda iki kez sarılmıştım ona. Ellerimi kaldırıp beline sarıldım ve başımı denk gelen göğsüne yasladım.
''Bazen zor günler geçirebilirsin.'' dedi beni teselli ederek. ''Önemli olan onların altından nasıl kalkabildiğindir. Kendine güçsüz diyorsun belki ama gördüğüm en güçlü çocuksun.''
Gözlerim nemlenirken dudaklarımda buruk bir tebessüm oluştu.
''Teşekkür ederim, abi.''
.
.
.
Patatesimi sosuma batırırken Pars abinin gösterdiği fotoğrafa gülüyordum. Evden yarım saat uzakta olan hamburgerciye gelmiştik sohbet ede ede. Tüm olanlardan bahsetmiştim ona. Baran'ın okulda olmasına şaşırmamıştı ama. Nedenini sorunca da , muhtemelen annemlerin kaynaşalım diye yaptığını düşündüğünü söylemişti.
''Zeliha para bile teklif etti bu fotoğrafı silmem için ama abilik görevimi yaparak tabii ki silmedim.'' Kardeşinin uyurken garip bir pozisyona girdiği fotoğrafa tekrar güldüm. Ne kadar şanslı olduğunun farkında olsaydı keşke . Benim de onun gibi bir abim olması için her şeyimi verirdim.
''Ben de sana kedimin uyuyuşunu göstereceğim.'' dedim heyecanla montumun cebinden telefonumu çıkarırken. Ekranı açar açmaz annemden gelen aramayı görünce moralim bozuldu. Onunla konuşmak istemediğim için aramayı meşgule atıp galerime girdim. Genel olarak kedimin fotoğrafları vardı zaten.
Hemen onunla olan bir albüme girip aradığım fotoğrafı buldum. Ona gösterdiğimde, bir iki saniye fotoğrafa baktı ardından da gür bir kahkaha atarak incelemeye başladı.
''Bu Zeliha.'' dedi fotoğrafı kastederek. ''Ben bir fark göremiyorum.'' gülerek başımı salladım. Telefonumu kendime çevirdiğimde annemden bir arama daha düştü. Göz devirip tekrar meşgule attım. Ardından sessize alarak cebime koydum.
''Açsaydın. Endişelenecek.'' dedi aramayı kastederek. Omuz silktim.
''Beklesin biraz daha moralimi bozmak istemiyorum.'' dedim hamburgerimi elime alarak. O sırada bileğimdeki akıllı saatten alarmımın sesi duyuldu. İlaç saatim gelmişti.
Pars abinin bakışları arasında çantamdan ilaç kutumu çıkardım. Üç tane hap vardı, Pars abinin aldığı duyla birlikte hepsini içerken o da dikkatle ilaçlarımı inceliyordu.
''Bunlar hangi hastalığın için?'' diye merakla sordu. Belki başkasından duysam yanlış anlayacağım bu soruya takılmadım. Bazen böyleydi işte, ne konuşulduğu için değil, kim konuştuğu için rahatsız olmak meseleydi.
Mesela annem konuşunca sinir krizi geçirecek raddeye geliyordum.
''İki tanesi epilepsi, bir tanesi de anksiyete için.'' dedim kutuyu çantama koyarken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökyüzü
Teen FictionGök Dalaman. Yüksek anksiyete ve epilepsinin mahvettiği hayatında, yeni umutlar ve yeni deneyimlerle hiç tatmadığı bir şefkati tadacaktı. Baba şefkatini. Bazen, kan bağının önemi olmadığını anlardı insanlar ve hayat bunu Gök'e acı tatlı bir yolda ö...