2.

6.6K 245 46
                                    

Bir öğle vakti gidiyorum bu şehirden.
Elimde bavulum
Yüreğimde anılar
Gözümde bir damla yaş
Hadi diyorum kendime
" Bu şehirle vedalaş"
💧💧💧

Elif'i uyuttuktan sonra bir süre yanında oturdum. Kömür karası saçları, küçük burnu ve gür kirpikleriyle annesine çok benziyordu.
O sırada odamın kapısı yavaşça aralandı. Gelen Ecrin' di. O tatlı sesiyle
" Teyze" diye seslenirken bir an yarın bu evden, bu şehirden gideceğim ve Ecrin'i çok özleyeceğim düştü aklıma.
Elif uyanmasın diye alçaltığım sesimle
- Gel teyzem , dedim.
Ecrin çok akıllı bir kızdı. Elif uyanmasın diye yavaşça bana doğru ilerleyip önümde durdu. Onu kucağıma aldım. Minik kollarını boynuma doladı. Sımsıkı sarıldım ona. Ağlamaklı sesiyle
- Teyze , dedi.
Kumral saçlarını okşayıp
- Söyle güzelim, dedim.
Küçük bir hıçkırık kaçtı ağzından ve
- Gitme , dedi.
Gözlerim doldu bir anda. Ne çok ağlar olmuştum bu aralar.
Daha sıkı sarıldım ona.
- Nereden çıktı bu şimdi? Dedim.
Burnunu çekip başını boynumdan kaldırdı.
- Babam dedi . " Git teyzenle vedalaş. Yarın gidecek "dedi.  Yarın gerçekten gidecek misin teyze? Babam doğru mu söylüyor?
Yeşil gözlerine bakıp alnını öptüm.
- Evet güzelim gideceğim.
- Peki uzak mı gideceğin yer? Gelmek istediğim zaman gelebilir miyim?
Gülümsedim burukça
- Uzak , gelemezsin , dedim.
Burnunu çekti usulca
- Peki ben seni çok özleyince ne yapacağım?
Bilmem Ecrin diyemedim. Çok özleyince insan ne yapar bilmiyorum diyemedim.
- Konuşuruz telefonda , dedim.
- Yanımdaymışsın gibi olmaz ki.
- Görüntülü konuşuruz.
- Kokun gelmez ki teyze. Sana sarılamam ki .
Gözlerimi tavana çıkardım. Ağlarsam duramazdım çünkü.
Gülümsedim dolan gözlerime inat.
- Yapma Ecrin. Sonsuza kadar ayrılıyormuşuz gibi davranma.
- Ben öyle hissediyorum ama.
- Hayır , dedim . " Hiçbir şey sonsuza kadar sürmez Ecrin"
Halbuki bilemedim. Ecrin haklıydı. Birçok şey sonsuza kadar sürerdi. Bizim ayrılığımız gibi.

Doladı kollarını tekrar boynuma. Bu son sarılmamızmış Ecrin. Özür dilerim...

~~~~~
Ecrin'le vedalaştıktan sonra odadan beraber çıktık ve eniştemler kalkıp kendi evlerine gittiler. Anlaşılan eniştem yarın gideceğimi bir tek Ecrin'e söylemişti. Ablamın haberi yoktu. Olsa ne olurdu ki? Boynuma sarılıp "yolun açık olsun kardeşim" der miydi? Demezdi. Beni hiçbir zaman kardeşi olarak görmemişti ki zaten.
Adımlarımı oturma odasına çevirdim. Annem hâlâ misafirleriyle oturuyordu. Muhabbet ettiklerini söyleyemezdim. Zaten annemle içki markaları ya da kumar oyunları hakkında bilginiz yoksa konuşamazdınız.
Bahar beni görüp
- Uyudu mu Elif ? Diye sordu.
Olumluca başımı sallarken Bahar'ın yanındaki boşluğa oturdum.
- Çay ister misin?
- İstemiyorum, dedim sakin çıkan sesimle.
Annemle anlık bir göz göze gelirken bakışlarımı kaçırdım. Yarın gideceğimi misafirler gittikten sonra söyleyecektim. Herhangi bir tartışmaya karşı önlem alıyordum.
Canan hanım bana dönüp
- Ee Hazan kızım sen neler yapıyorsun?
Annemin asık yüzünden sıkılmış benimle muhabbet etmeye çalışıyordu. Buna izin verdim.
- Çalışıyorum öyle. İş güç.
Muzip bir gülüşle genç kızların korkulu rüyası olan o soruyu sordu.
- Var mı birileri , evlenmeyi düşünüyor musun?
Annem alayla dudağının kenarını kıvırırken başını bana çevirdi. Ağzını açıp geri kapattı. Bende daha fazla beklemeden cevap verdim.
- Hayır, dedim.
- Niye kızım çok güzelsin maşallah. Hayırlı bir kısmet çıkınca karşına evlen hiç bekletme. Mesleğini de eline almışsın hem .
Üzerimde dolanan bir çift siyah göz vardı. Yerimde rahatsızca kıpırdandım. Bahar beni kurtarmak adına söze girdi.
- Hazan pek hoşlanmaz anne öyle şeylerden. Üniversite de bile lakabı
"Erkeksavar" dı , diyerek güldü.
Canan hanım kaşlarını çatarak
- "Erkeksavar" ne kız öyle böceksavar gibi?
Hafif bir kahkaha attım. Bahar'da gülerken ortamda iki mutsuz insan vardı; Fırat ve annem.
Gerçi Fırat kadar ürkütücü duran bir adamdan gülmesini bekleyemezdiniz. Bende beklemedim zaten.
Bahar annesine cevaben
- Onun gibi birşey anne , dedi. Sonra bana dönerek muhabbeti başka bir yöne çevirdi.
- Hazan Ankara'da ki gibi bir yerde sahne alıyor musun ? Diye sordu. Kendimi tuhaf hissetmiştim.  Geçmişi hatırlamak mıydı bu tuhaflığın adı yoksa geçmişi özlemek mi? Bilemedim.
- Hayır, dedim . Sakindim. Telaşsızdım.
- Arada kendi kendine birşeyler çalıyorsundur ama?
- Pek değil, dedim. Beni mutlu eden şeylerden uzaktım hayli zamandır. Çünkü beni mutlu eden şeyler annemi hep rahatsız ederdi.
- Nasıl ya?! Hazan müzik senin hayatındı. Öğrenci evinde hep bizi şarkı türküyle uyandırdın. Neden yani?
- Ne abartın Bahar? Dedim hafif bıkkın çıkan sesimle. Ve bulaşıkları yıkamak için yerimden kalkarken Bahar'ın
- Şırnak'a gel sen birde . Ben seni eski haline döndürürüm, demesiyle oturmakla kalkmak arası bir yerde buz yutmuş gibi kaldım. Annemin bakışları üzerimdeydi. Koltuğa kendimi geri bırakırken annemle göz göze geldim. Bahar durumu anlamış olacak ki
- Annenin haberi yoktu dimi ? Diye sordu. Sesinden ağzından kaçırdığı için  kendini kötü hissetiğini anlamıştım. Sadece başımı olumluca salladım. Ama annemde bir tuhaflık vardı. Biliyordu sanki. Alayla gülümsedi hafifçe. O kadar anlıktı ki ben bile bu gülüşten kısa bir an şüpheye düştüm. Bu gülüş anlık korkumaydı ve  "korkma benim için değerli değilsin. Bu yüzden gidiyorsun diye sorun çıkarmam." Der gibiydi.
Anneme kilitlenen bakışlarımı çektim. Yutkundum. Bir an her zaman alışık olduğum bu soğuk anne - kız ilişkimiz içimi sızlattı.
Canan hanım
- Şırnak'a mı geliyorsun kızım? Diye sordu. Şaşkındı.
Kendimi toparlayıp zoraki bir tebessümle
- Evet. Zorunlu doğu görevim Şırnak'a çıktı , dedim. Öyle mi der gibi kaşlarını havandırdı.
- Bizde Fırat'ın görevi sebebiyle orada yaşıyoruz. Güzel şehir aslında ama tehlikeli de bir yer. Annenle beraber mi geliyorsunuz?
Keşke . Ama gelmezdi.
- Hayır. Ben tek geliyorum.
Annemin sessizliği ve bakışları söylediklerimi doğrular nitelikteydi.
Canan hanım durumu anlar gibi konuştu .
- Ee biz de Şırnak'tayız yavrum. Bir derdin sıkıntın olunca haber et hemen geliriz. Hem Fırat asker , yüzbaşı. Sana göz kulak olur. Dimi oğlum?
Oğlundan bahsederken guruluydu. Keşke benim annemde her seferinde beni yermek yerine benimle gurur duyuyor olsaydı.
Fırat siyah gözleri zaten üzerimdeyken bir iki saniye hiç düzelmeyen çatık kaşlarıyla sustu. Ve kısaca
- Oluruz , dedi.  Sesi tok ve düzdü.
Sakince Canan hanıma döndüm.
- Teşekkür ederim .
Bu teşekkür öylesineydi. Tabii ki de kimseden yardım isteyecek bana göz kulak olmasını bekleyecek değildim. Ama altı yıldır kelimelerim bile anı geçiştirmek içindi. Uzun vadeli şeyler için konuşmazdım. Bundandır ki geleceğe dair hayallerim yoktu. Ben sadece bugünü düşünürdüm. Konu kapansın istedim sadece ve Bahar'ın bana yöneltiği soruyla ona döndüm.
- Yarın kaçta uçağın?
- 12. 30 ' da.
- Aaa bizde yarın dönüyoruz . Aynı uçaktayız.
Şaşırmadım. Şırnak'a yarın kalkan başka uçak yoktu.
" Öyle mi " der gibi kaşlarımı kaldırdım.
- Emektarı burada bırakacaksın galiba ? Dedi alayla. Babamdan bana kalan 2010 model siyah jipimden bahsediyordu.
Gözlerimi kısarak
- Bu söylediğine sen inanıyor musun? Diye sordum.
Bir an düşündü.
- İnanmıyorum, dedi gülerek.
- İnanma zaten. Bir araç nakliye firmasıyla anlaştım. Birazdan almaya gelecekler, dedim.
- Yarın havaalanına nasıl geleceksin? Havaalanı buraya baya uzak.
- Taksiyle gelirim.
- Kaç valizin var?
Düşündüm. Kıyafetlerim ve ayakkabılarım için iki büyük bir küçük valiz , kitaplarım için bir büyük valiz, özel eşyalar için bir küçük valiz , gitarım ve sazım da vardı.
- Beş , dedim.
- Oha Hazan! O kadar valizle ne yapacaksın takside? Aynı yere gidiyoruz . Biz seni geçerken alırız.
Fırat'a dönüp
- Alırız dimi abi ? Dedi.
Fırat yine aynı bakışlarla ve aynı ses tonuyla
- Alırız, dedi.
Bu adam herşeyi böyle kabul mü ediyordu?
Ortaya konuştum.
- Gerek yok . Benim için yolunuzu değiştirmeyin .
Bana cevap veren Fırat oldu. Düz ve tok sesiyle
- Burası yolumuzun üstü, alırız , dedi.
Uzatmak istemiyordum. Siyah gözleri çok baskın bakıyordu.
- Peki , dedim usulca.
Varla yok arası başını sallasa da gözlerini üzerimden almamıştı. Bakışlarını kaçıran taraf ben olmuştum.
Oluşan sessizliği Canan hanım
- Biz artık kalkalım , diyerek bölerken ayaklanmıştı. Bahar'la Fırat'ta yerlerinden kalkarken bende doğruldum. Bahar bana dönüp
- Elif'i getirsene, dedi. Odama yönelip Elif'i yatağımdan uyanmasın diye yavaşça aldım ve kapıya kadar geçmiş olan Bahar'ların yanına ilerledim. Bahar montunu giyerken bana dönüp
- Abime versene , diyerek botlarını giymek için eğildi. Fırat'a doğru birkaç adım atıp önünde durup bana doğru uzatılan kollarına yavaşça Elif'i bıraktım. Elif'i ona verirken ellerimiz birbirine değmişti. Ateşe değer gibi elimi geri çekmiştim. Gözleri hâlâ üzerimdeydi. Bu bakışlardan rahatsızlık duymuyordum. Bir art niyet yoktu çünkü ama utanıyordum.

VATANAŞK ( Askeri Kurgu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin