56.

1.8K 101 30
                                    

                              ********
  İki elimle tutup avuçlarımın içine aldığım beyaz kupa bardağın sıcaklığı ellerimi ısıtırken içindeki nane limonun birbirine karışan kokusu burnuma doluyor,  yükselen silik dumanlar yüzüme vuruyordu. Misafir odasındaki , yerden tavana kadar uzanan camın,  önüne konulan mor berjerde oturuyordum. Bacaklarımı kendime çekerek ayaklarımı berjerin üzerinde toplamış, üşüdüğüm için titreyen bedenimi Zehra'nın verdiği beyaz örme hırkaya sarmıştım.  Saat en son sabaha karşı  üçe geliyordu ve yaklaşık yirmi dakikadır burada, odayı aydınlatan gece lambasının loş ışığında, tek başıma evin önünü izleyerek Fırat'ın yolunu gözlediğimi düşünürsek saat çoktan üç olmuş olmalıydı.

   Nane limondan bir yudum alıp içimi çektim. Zehra bana nane limon yapıp ağlayarak uyanan bebeğinin yanına gittiğinden beri düşünüyordum. Aslında yaptığım şeye tam olarak düşünmek denemezdi çünkü zihnim yer yer geçmişte bir anıya gidiyor gözlerim odanın kör bir noktasına dalıyor ve ben ara ara zaman mekan kavramını yitiriyordum. Daldığım o yerden irkilerek kendime gelirken de düşüncelerim bir sonuca bağlanmıyor, kafamın içinde birbirine girip dağılıp yok oluyorlardı. 

  Az önce gelen zarf üzerimde hatrı sayılır bir etki oluşturmuştu. Bu etkiye "hatrı sayılır " demek azımsamak , bu etkiyi gereğince umursamamak belki de düpedüz bir aymazlık olarak nitelemdirilebilirdi. Ama hayat daha 24 yaşında size onlarca şey yaşatıp, bütün felaketlerini üzerinize yağdırıp, size yaşınıza başınıza bakmadan ölçüp biçmeden acılar,  hüzünler,  kayıplar verip sizden tüm bu olanlara ayrı ayrı tamda hak ettiği tepkiyi nokta atışı bir şekilde vermenizi beklediğinde herşey trajikomik bir hâl alıyordu. Ve siz bir yerden sonra ister istemez tepkisizleşiyor, kimileri için büyük bir psikolojik çöküntünün zeminini hazırlayabilecek bir günün ardından bile benim gibi yine bir pencerenin ardından gökyüzünden yağan karları izleyecek kadar sakin olabiliyordunuz.

  Hayatım boyunca başıma gelen hiçbir felakete gereken tepkiyi gösteremedim.  Hep sakin,  sessiz , varla yok arası bir yerlerde kime ait olduğu yüzyıllar önce unutulmuş bir hayaletin kayıp silueti gibi gezinip durdum insanların arasında. Öyle ki çoğu zaman kendimi görmek,  ben nasılım diye merak etmek benim aklıma bile gelmedi. Bunu bu şehre geldiğim ilk zamanlardan beri çokça düşündüm. Ne var ki zihnimdeki birçok düşünce gibi onlarda bir yere varamadı. Bugün,  bu soğuk kış gününde yarının ve yarından sonraki bütün günlerin bana pekte güzel şeyler getirmeyeceğinin bilinciyle yine aynı şeyleri düşünüyordum. Belki yine bir yere varamayacaktım. Hastalıklı ruhum beni her seferinde kendi içimdeki karamsarlığa bulayacaktı. Bilmiyorum.

  O büyük sarı zarf önümdeki beyaz zigon sehpanın üzerinde duruyordu. Bu zarfla ne yapacağımı düşünürken dalmıştım bu derin ve beni sanki bugün yeterince kasvetli değilmiş gibi kasvete boğan düşüncelere. Sorun şuydu; ben bu zarfı ve içindeki notu Fırat'a nasıl açıklayacaktın? Dahası Fırat beni vuranın binbaşı Kenan Karadağlı olduğunu öğrenimce ne yapacaktı? Büyük ihtimalle bir öfke nöbeti geçirecekti. Peki ben Onu nasıl durduracaktım? Bu evde iki tane küçük çocuk vardı.  Zehra zaten zarfın gelişiyle,  belki de ben bu eve geldiğimden beridir,  rahatsız ve diken üstündeydi.  Bana sıcak ve samimi davranmaya çalışıyor,  bir terör savcısı olduğumu, bu zarfı kapıya bırakanın ya da bırakanların terörist olma ihtimalini  yok sayarak daha doğrusu yok saymaya çalışarak bana iyi davranıyordu. Zehra belli ki gerçekten de iyi biriydi. Üzerindeki gerginliği bana hissetirmemeye çalışsa da tavırlarında bir yapmacıklık yoktu. Ama ekstra iyi davranmak için kendini zorluyor gibiydi. Ve ben bundan oldukça rahatsızdım. Öyle ki Fırat geldiğinde Onun evine gitmek istediğimi söylemeyi düşünüyordum. Bir daha da buraya gelmez , insanların hayatını varlığımla tehlikeye atmazdım. Fırat hayatımda olduğu sürece bende Zehra'nın hayatında olmak durumundaydım ve Onlara sunduğum bu mecburiyet canımı sıkıyor, çok tanıdık bir his yüreğimi yokluyordu.  Ben tüm kasvetim ve karanlığımla bu çoluklu çocuklu mutlu insanların hayatında fazlalıktım.  Bu his yabancısı olduğum birşey değildi.  Sanıyorum ki ben annemin karnına düştüğüm ilk andan beridir bu dünyada fazlalıktım.

VATANAŞK ( Askeri Kurgu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin