72.

794 54 55
                                    

🔞🔞🔞❗❗❗ Bölümde +18 sahneler bulunmaktadır. Yaşı onsekizin altında olanlar ve bu tür cinsel sahnelerden hoşlanmayanlar okumasın 🔞🔞🔞❗❗❗

******

Ne yaparsan yap öleceğini bildiğinde gözlerini kapatır ve çaresizce bir kabullenişle sessizleşerek ölümü beklersin. En azından VASÖ de şahit olduğum birçok infaz böyle sonuçlanmıştı. Sanırım ben de şu an öyle bir bekleyişteydim. Heja babaanne ve Ömer ağanın bana karşı nasıl bir tepki vereceklerini biliyordum ve bunu kabullenip derin bir sessizliğe gömülmüştüm. Bir an önce ne olacaksa olsun, bir daha da kader beni böyle bedbaht bir halin içerisinde böylesine derin ve ağır bir acizlikle baş başa bırakmasın diye ummak dışında elimden hiçbir şey gelmiyordu. Gözlerimi kapatmak ise beni sadece, en az o idam mahkumu kadar, gerçeklikten uzaklaştırabilirdi. Nitekim ben gerçeklerden uzaklaşmak niyetinde değildim. Bunun bana hiçbir yararı olmayacaktı çünkü. Gerçekler her zaman acı ve güçlüdür. Tahayyüllerimiz gerçeklerle hiçbir zaman ne denk düşebilir ne de baş edebilirdi. Bu teşbihte bir hata varsa o da ölümü bu anla eş değer tutmaktı belki ve belki de değildi. Öyle ya herkes aynı toprağın altına gömülür fakat herkes farklı şekillerde ölürdü. Ölüme tek bir kalıp biçemezdik. O her surete girebilecek kadar ürkütücü ve müphemdi.

Heja babaannenin gözleri bu bir iki saniyelik anın içinde hâlâ gözlerime kenetlenmiş bir vaziyette duruyordu. Sağ elim sıcacık, üstü buruş buruş olmuş kınalı ellerinin arasındaydı. İçimde bir yerlere dokunup yüreğime tatlı bir hoşluk saçan gözleri yavaş yavaş solarken midem burkuldu. O bana az önce ılık bir esintiyle bakan siyah, sürmeli gözlerinde sert bir rüzgar esti. Elleri elimi ateşe değmişcesine bırakırken parmak uçlarım o sert rüzgarla üşüdü. Her şeye rağmen içimde beni seveceklerine dair bir beklentiye girmemiş olduğum için kendime minnet duydum. Fakat yinede kalbimin ortasında oluşan küçük bir çatlak vardı ve sızlıyordu.

" Fırat bu kız neder?!"

Ömer ağanın gür ve sert sesi salonu doldururken yüreğimi ürkütmüştü. Kalbimin yakama yapışan bir suçluluk duygusuyla tekleyip titreyerek attığını hissettim. Kalbim titredikçe vücudum ve ellerim de titriyordu. Buna mâni olmak o kadar güçtü ki sol elimde bulunan yaranın içindeki damarların zonkladığını ve bana, şu anın içinde her ne kadar önemsiz de olsa, acı verdiğini hissettim. Bundan sonrası Heja babaannenin gözlerinde başlayan fırtınanın Ömer ağanın sözleriyle tufana dönüşmesiydi.

" Bu kız Türkoğlu aşiretinin soyundandır, hemi yeğenim?"

Gözlerimi, Heja babaannenin gözlerindeki sıcacık ifadenin anbean yok oluşunu izledikten sonra Fırat'ın amcasına çevirdim. Sesindeki şaşkınlık ve dehşet, Ömer ağanın sesindeki öfke ve nefretten çok da farklı hissettirmiyordu. Her ikisi de bu durumu kabullenmeyecek olduklarını yüzlerindeki her bir çizginin hareketlenişiyle, gözlerindeki en küçük bir kıvılcımla dahi belli ediyordu.

Bu anın bana bu kadar ezikce hissettireceğini hiç düşünmemiştim. Ne acı ki annemin karnına ilk düştüğüm andan beridir sanki mevcudiyetim bunun üzerine kuruluymuş gibi yine bir yerlerde, mütemadiyen olduğu ve belki de olacağı gibi istenmiyordum. Ve inatla neden buna alışamadığım tamamiyle bir muammaydı.

Herkesin gözü Fırat'a dönmüştü. Bense çöktüğüm yerde, başım yavaşça önüme eğilirken öylece duruyordum. Ta ki kolumu sert fakat canımı yakmayacak bir şekilde kavrayan el beni tutup ayağa kaldırana kadar bu böyleydi. Sol elimdeki beyaz kabanım aniden ayağa kaldırılışımla yere düşerken Fırat eğilip aldı. Tutuğu kolumdan beni az önce el ele durduğumuz yere götürüp ardına alırken kabanımı köşe koltuğun arkasına rastgele attı. Sanırım ortalığın kızışacağını anladığı için beni korumaya almıştı. Kim olduğumu ondan önce söyleyişime kızıp kızmadığını düşünürken Ömer ağanın, " sana bir soru sorduk Fırat!! O kansızın torununu nikahına alıp karım diye bizim karşımıza mı çıkardın?!!" diyen sesiyle irkildim.

VATANAŞK ( Askeri Kurgu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin