4

5.9K 251 7
                                    

  Hep bir kargaşadır hayat.
Gürültüde kendini duyabilenlere dinlenme şansı sunar.
💧💧💧💧
Şırnak'ta güneş doğmuştu. Bütün gece uyuyamamıştım. Başka yerlerde kaldığım zamanlar yerimi yadırgardım. Bulunduğum odanın penceresini açtım. Sessiz , sakin sokağı izledim bir süre. Şehir daha yeni yeni uyanıyordu. Apartmanın çaprazında ki fırın çoktan açılmış, ekmekler raflara dizilmiş, o huzur veren ekmek kokusu mahalleyi çoktan sarmıştı. Apartmanın önündeki yüksek duvarda bir kedi geziniyor, karşı kaldırımda bir köpek uyukluyordu. Mesaileri erken başlayan insanlar evlerinden çıkarken uykulu yüzleri uzaktan bile seçiliyordu. Herkesin kendine göre bir hikâyesi vardı. Babam " her insan tek başına bir dünyadır. Bu yüzden bir insanı üzmek aynı zamanda bir dünyayı yıkmak demektir." Derdi. Kaç dünya yıkılacak bugün? Bilmiyorum.

Mutfaktan gelen tıkırtılarla üzerimi değiştirip mutfağa geçtim. Canan hanım ocağa çay suyu koymuştu. Korkutmamak için boğazımı temizleyerek varlığımı belli ettim. Beni fark edince gülümsedi ve
- Günaydın güzel kızım. Ben mi uyandırdım? Dedi endişeyle. Başımı olumsuz anlamda sallayarak
- Hayır. Çoktan uyanmıştım , dedim.
Yine bir endişeyle
- Rahat mı edemedin? Dedi.
- Hayır hayır . Genelde erken uyanırım.
Doğruydu aslında. İstanbul'da işim gereği genelde erken uyanırdım.
- Peki madem öyle olsun. Bizde Şırnak'ta güne erken başlarız.
Gülümsedim sadece. O da gülümserken
- Eee kahvaltı da ne yapalım? Diye sordu.
- Siz bilirsiniz. Ben pek yemek seçmem.
Canan hanım kaşlarını çatıp
- Siz mi? O kim? Dedi.
Söylediklerini anlamaya çalışırken
- Bana "Canan teyze" diyeceksin. Burası adliye değil. Bu kadar resmiyete gerek yok , diyerek neşeli bir kahkaha attı. Tuhaf biriydi. Kahkahası son bulunca
- Hadi fırına gidip ekmek al , dedi.
- Tamam , dedim gülümseyerek. Mutfaktan çıktım. Bugün siyahlara bürünmüştüm. Siyah deri ceketimi giyerken Canan hanım bana para uzattı. Yüzüne  "saçmalamayın" der gibi bakıp itirazlarını duymazdan gelerek evden çıktım. Havada sabah serinliği ve hafif bir meltem vardı. İçime derin bir nefes çekerken tebessüm ettim. 
Apartmanın önündeki nakliye aracı dikkatimi çekerken fırına doğru ilerledim. Fırından içeriye girdiğimde taze ekmek kokusu kendini daha çok belli ederken içeride beni güler yüzüyle karşılayan fırıncı amca benimde tebessüm etmeme sebep oldu.
- Hosgelmişsin kızım.
- Hoşbuldum. Üç ekmek alabilir miyim?
- Hemen yavrum.
Ekmekleri poşetlerken bana sorular sordu.
- Seni daha önce hiç buralarda görmedim. Yenisin?
- Evet. Dün geldim.
- Buralarda oturursun?
- Sayılır.
- Hoşgelmişsin tekrar kızım. Afiyet olsun, diyerek ekmekleri uzattı. Bende "hayırlı işler" dilerken fırından çıktım. Apartmana ilerlerken apartmanın önünde Fırat'ı bir adamla konuşurken gördüm. Onlara yaklaştıkça duyduğum konuşmalarından adamın taşınacağını anladım. Sanırım kapının önündeki nakliye aracı da bu adam için gelmişti. Adam orta yaşlıydı. Fırat adama "abi " diyerek hitap ediyordu. Ben onlara yaklaştıkça Fırat beni fark edip bana döndü. Öylece yanlarından çekip gidemeyeceğim için ortaya bir "günaydın" dedim. Fırat çatık kaşlarıyla bakarken yanındaki adam
- Günaydın , dedi. Yanlarından geçip apartmana girdim. Kapıyı çaldığımda Bahar açmıştı. Kucağında Elif vardı. Neşeyle
- Günaydın, derken ona aynı şekilde karşılık verdim. Bahar elimdeki ekmeği alırken yere eğilip botlarımı çıkardım. O sırada Bahar arkama bakıp
- Günaydın abi , dedi. Ben içeriye girerken Fırat'ta ayakkabılarını çıkarıp içeriye girdi. Ev mis gibi yumurtalı ekmek kokuyordu. Üzerimdeki deri ceketi çıkarıp Bahar'la beraber mutfağa ilerlerken Fırat'ta elini yıkamak için lavaboya gitti. Mutfağa girdiğimizde Canan hanımın yanında otuzlu yaşlarda olan bir adam vardı. Siyah saçları, açık kahverengi gözleri, sakallı suratıyla karşımda gördüğüm bu adam ne çok tanıdık ne de çok yabancıydı. Kızarmış ekmekleri Canan hanımın koyduğu tabaktan almaya çalışırken Canan hanım "ay dur evladım. Bitirdin hepsini "diyordu. O sırada Bahar bana hitaben
- Harun , eşim. Ankara'da ki üniversiteden. Belki görmüşsündür , dedi.
Harun bize dönerken beni gördü ve birkaç adımla yaklaşıp, tebessüm ederek elini uzattı.
- Merhaba ben Harun Soydan. Bahar'ın eşiyim.
Bu isim tanıdık geliyordu. Aynı tebessümle karşılık verip uzattığı elini sıktım .
- Merhaba bende Hazan Hilal Türkoğlu. Bahar'ın...
- Biliyorum arkadaşısınız. Sizden çok bahsetti.
Gülümsedim ve ellerimizi ayırdım. Fırat mutfak kapısında belirirken Canan hanım kızarmış ekmeklerin olduğu tabağı eline alıp "hadi sofraya" dedi. Hepimiz salondaki yemek masasına geçerken telefonum çaldı. Cebimdeki telefonu alıp "kusura bakmayın" diyerek açtım. Salih eniştem arıyordu.
- Efendim enişte.
- Merhaba Hazan. Rahatsız ettim ama Ecrin çok ağlıyor. Neyin var diye soruyorum ama ısrarla seninle konuşmak istedi. Ecrin'e veriyorum.
Şaşırmıştım. Ecrin yaşına göre olgun bir kızdı. Birşey istiyorsa bunun için ağlamaz daha makul davranmayı bilirdi.
Telefonda Ecrin'in ağlamaklı sesini duydum.
- Teyze?
- Efendim güzelim?
- Bekle odama geçmem lazım.
Onun bu sözleri üzerine bende kaldığım odaya geçtim. Önemli birşey vardı besbelli.
Birkaç hışırtı sesinden sonra kapı kapanma sesiyle tekrar Ecrin'in sesini duydum.
- Teyze?
- Ecrin ne oluyor? Söyle artık güzelim.
- Teyze... Dün...
Odanın içinde bir sağa bir sola gezerken gerilmiştim.
- Dün ne Ecrin? Ne oldu?
Hıçkırdı. İçime birşey oturdu o an.
- Teyze dün annem...annem beni parka götürdü. Sonra...bir adam geldi. Annem de bana " sen git salıncakta sallan" dedi. Ben salıncaklara gittim. Salıncakta sallanırken anneme bakıyordum. Sonra o adam ...
Sustu yine. Buraya kadar fısıldayarak anlattığı bu hikaye beni korkutuyordu.
- Sonra , dedim sakince.
- O adam annemi öptü...ağzından.
Başımdan aşağı kaynar sular dökülürken yatağa çöktüm.
- Annen...annen peki yani ne yaptı?
- Hiç... hiçbir şey. Sonra biz eve döndük. Annem kolumu tuttu. Çok acıdı canım. Annemin elinde sigara vardı. Eğer gördüklerimi babama ya da başka birine anlatırsam...
Devamını anlamıştım.
- Ta...tamam Ecrin. Annen nerede şimdi? Evde mi?
- Hayır. Anneanneme gitti. Babamda beni kreşe bırakacak. Teyze ben çok korkuyorum. Babama söylemeli miyim?
- Sakın. Şimdilik kimseye birşey söyleme. Ben halledeceğim. Korkma da. Güven bana.
- Teyze seni çok seviyorum.
- Ben seni daha çok. Görüşürüz öpüyorum.
- Bende öpüyorum hemde kokulu kokulu.
Buruk bir gülümsemeyle telefonu kapattım. Ne yapmalıydım? Beynim durmuştu sanki. O sırada odanın kapısı açıldı ve Bahar göründü. Ağzını açmış birşey söyleyecekken nasıl görünüyorsam artık hızla yanıma gelip
- Hazan iyi misin? Dedi endişeyle.
O an nefesimi tuttuğumu fark ettim. Derin derin nefes alırken Bahar daha da endişelendi.
- Hazan astım ilacın nerede?
Derin nefeslerim arasından zar zor "çantam" diyebildim. Nefeslerim sıklaşmaya devam ederken Bahar odanın içinde gözlerini gezdirip
- Çantan nerede? Dedi telaşla.
- Vestiyer , dedim. Bahar odadan koşarak çıkarken diğerlerinin "Bahar ne oluyor" diyen seslerini duydum. Saniyeler içerisinde herkes odaya doluşurken Bahar'da astım spreyini getirip ağzıma dayadı. Fırat'ta camı açarken Canan hanım gözümdeki yaşları silip " ah kuzum" diyordu. Harun ise kucağında Elif'le kapının önünde dururken
- Alerjik astım mı? Diye sordu. Bahar benim yerime onu onaylarken ağzıma birkaç kez daha ilacı sıktı ve çekti. Nefeslerim yavaş yavaş düzelirken Canan hanım saçlarımı okşuyordu. Fırat çatık kaşlarıyla yüzümü tararken ağlamak istedim. Kendime , Ecrin'e, birbirine anne sevgisizliğiyle bağlanan kaderimize hıçkıra hıçkıra, avaz avaz ağlamak istedim.
Derin bir nefes aldım. Yutkundum. Gözlerimi sıkıca kapatıp geri açtım.
Şimdi değildi.
Ortamdaki sessizliği Bahar bozdu.
- Ne oldu Hazan? Niye kriz geçirdin?
Ona döndüm sakince.
- Birşey yok.
- O yüzden mi kriz geçirdin? Birşey yok diye mi?
Cevap vermedim . Öylece baktım yüzüne. Bahar ise yeni bir soru sordu.
- Bundan önceki astım krizin ne zaman oldu?
- Sizin bize geldiğiniz akşam. Siz gittikten sonra.
Kaşları çatıldı.
- Kaç kere oldu?
Ruhum çekilmiş gibiydi. Sakince cevap verdim.
- İki.
O sırada söze Fırat girdi.
- Uçakta da oldu , sesi sertti. Ona dönmedim.
Bahar'ın kaşları daha da çatıldı.
- En son ne zaman doktora gittin?
Çok oluyordu. Bir iki yıl belki.
- Bir yıl olmuştur.
- Hazan iyi misin? Hastalığın iyi mi? Bak biliyorsun böyle devam ederse hastaneye yatman gerekebilir.

VATANAŞK ( Askeri Kurgu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin