34.

3.9K 123 52
                                    

                               *****
     Gözlerim yavaş yavaş kapanırken duvardaki ahşap çerçeveli saatin çıkardığı tik tak sesleri kulaklarıma doluyordu. Başım Fırat'ın göğsünde, kollarım boynuna dolanmış bir vaziyetteyken Fırat ise beni bir koluyla sımsıkı sarıyor, bir eli de saçlarımda usul usul gezinirken dudakları alnıma minik minik öpücükler konduruyordu.

   Ve ben tatlı bir uyku halinin içine itilirken kendimi en azından Fırat gidene kadar uyanık tutmaya çalışıyordum. Lakin hem bedenen , hem de ruhen bugün çok yorulduğumdan tabii biraz da ilacın etkisinden bu pek mümkün olmazken göz kapaklarım git gide ağırlaşıyordu.

   Bende uykuya daha fazla karşı koyamayacağımı anladığımda Fırat'ın boynundaki kollarımı çözüp göğsüne indirirken başımı sert göğsüne iyice yerleştirip gözlerimi kapattım. Nefes alışverişlerim düzene girerken bilincim de yavaş yavaş kapanıyordu.

  O sırada Fırat'ın,
- Yavrum, diyen sesi kulaklarıma dolmuştu.
Konuşacak mecalim olmadığından dudaklarımın arasından "hım" diye küçük cansız bir mırıltı dökülürken Fırat saçlarımda gezinen elini yanağıma koyup usul usul okşarken,
- Uyuyacak mısın? Diye sordu. Sesi beni ürkütmek istemiyormuşcasına fısıltılı çıkıyordu.

Hafifçe içimi çekip başımı biraz yukarı kaldırdığımda burnum ve dudaklarım Fırat'ın boynuna temas ederken bu seferde dudaklarımın arasından "hıhı" diye bir mırıltı dökülmüştü.

  Fırat ise ona olan temasımla hafifçe kasılmış ve beni kollarıyla içine sokmak ister gibi iyice sararken,
- Birkaç lokma birşey yiyip öyle uyusaydın ya yavrum, demişti.
Bense kendimde konuşacak gücü zar zor bulurken,
- Aç değilim, dedim sesim uykulu olduğumu fazlasıyla belli ederken.
Fırat hafifçe içini çekip,
- Askeriyedeki yemeği de yememişsin Hazan. Ne olacak böyle aç acına? Dedi.

Aç değildim, iştahım da yoktu. Üzüldüğümde ya da kafam birşeye takıldığında yemek yiyemezdim ki aklıma bile gelmezdi.

  Öte yandan ise Fırat'ın Askeriyedeki yemeği yemediğimi nereden bildiğini merak etsem de soracak gücü kendimde bulamadığımdan sadece,
- Olmaz birşey, diyebilmiştim.
Fırat ise daha fazla zorlamamış ama yine de,
- Acıkırsan ye birşeyler, demişti.
Bende onu onaylayan mırıltılar çıkardığımda Fırat alnıma sıkı bir öpücük kondurup,
- Yaran nasıl? Diye sordu.

  İyiydi. Arada bir soğuğa çıkınca biraz sancı yapıyordu ama olurdu o kadar.
- İyi , dedim usulca.
Fırat,
- İyi ol, dedi. Başını başıma dayayıp sözlerine "İki gün sonra karaciğerine baktırmak için hastaneye götüreceğim seni. İnşallah bana söylediğin gibi iyisindir. Birşeyin çıkmaz". Diyerek son verdiğinde kollarıyla beni göğsüne bastırmıştı. Sanki beni herhangi bir zarardan kötülükten korumak ister gibiydi.

   İki gün sonra hastaneye gideceğimi ise ben bilmiyordum. Fırat bana bundan hiç bahsetmemişti. Hastaneden çıkarken doktorla o konuşmuştu ama yine de bu benimle alakalı bir durumdu ve bilmem gerekirdi diye düşünsem de üzerinde pek durmadım. Şuan çok uykum vardı ve tek istediğim bir an önce uyuyup bu günü bitirmekti.

Bu yüzden herhangi birşey söylemeden sadece Fırat'ın boynuna minik bir öpücük kondurduğumda Fırat ise,
- Yavrum benim, diyerek başını koltuğun yastığından biraz kaldırıp yanağımı sıkıca öpüp  boynuma gömülmüştü.

  Bir süre öylece kalıp boynumu öpmekle emmek arasında talan ederken bende uykuyla uyanıklık arasında zihnimle büyük bir savaş içerisindeyim.

  Bu yüzden uykulu çıkan sesimle,
- Fırat, dedim.
Fırat boynumda öpücükleri arasında derin bir nefes alırken,
- Hazan'ım , dedi boğuk çıkan erkeksi sesiyle.
Yüzümde varla yok arası bir gülümseme peyda olurken,
- Fırat'ım, dedim. "Gitsen mi artık?"

VATANAŞK ( Askeri Kurgu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin