9.

4.8K 199 25
                                    

Gece yarısı saat üçte eve gelmiş ve üzerimi değiştirip salondaki koltuğa uzanmıştım. Ayağımdaki ağrı ve acıdan gözüme uyku girmezken yattığım yerden doğrulup balkona çıktım. Koltuklardan birine otururken gözlerimi gökyüzüne çevirdim. Yağmur yağıyordu. Toprak kokusu her yeri sarmıştı. Ve ben toprak kokusunda her zaman huzur bulurdum. Çünkü toprak kokusunda babamdan bir parça olduğuna inanırdım.

Babam hayattayken toprakla uğraşmayı çok severdi. Antep'te ki çiftliğimizin bahçesine babam ve Ali her yaz çiçek ekerdi. Ben ise onları uzaktan izlerdim. Alerjik astımım yüzünden çok sevmeme rağmen çiçeklere yaklaşamazdım. Babam ise arada bir çiçeklerin yanından ayrılıp bana sarılır saçlarımı öper ve tekrar çiçeklerin yanına dönerdi. Babam bana her sarıldığında burnuma dolan toprak kokusunu severdim. Benim babam yaşarken de toprak kokardı.

O zamanlar hasta olmaktan nefret ederdim. Çünkü bu hastalığın babamla ve Ali'yle yaşayabileceğim bazı anları elimden aldığına inanırdım. Şimdi ise babamdan yana olmasa da Ali'den yana fazla anım olmaması beni mutlu ediyor. Çünkü bazen bilemiyorum "anı" denilen şey iyi birşey mi yoksa kötü birşey mi. Sanırım bunu belirleyen o anıları yaşadığımız kişiydi.

Gözlerimden akan yaşları silip gülümsedim. İçimde bir yer acımıştı yine. Ama ben acılarımın üzerine gülümsemeyi öğrenmiştim. Ağlarsam güçsüz derlerdi. Gülersem duygusuz. Ve ben duygusuz olmayı güçsüz olmaya yeğlemiştim.

Ve baba... Seni çok özledim.

Yağmur şiddetini artırırken oturduğum koltuktan kalkıp, seke seke salona geçip balkon kapısını kapattım. O sırada Ayşe teyze odadan çıkıyordu. Beni fark ettiğinde "günaydın kızım" dedi. Bende ona günaydın derken Ayşe teyze lavaboya geçmişti. Bende koltuğa oturup ayağıma baktım. Ayağım mosmor olmuş ve şişmişti. Başımda biten Ayşe teyzenin
- Ah! Yavrum ne oldu ayağına? Diyen endişe dolu sesiyle irkilmiştim.
Derin bir nefes alıp gülümsedim.
- İyiyim Ayşe teyze. Merak etme. Gece çatı katından inerken ayağım boşluğa geldi. Burktum herhalde.

Evet yalan maratonu başlamıştı.

Ayşe teyze yanıma oturup
- Yavrum bu sadece burkmaya benzemiyor. Bir doktora görünesin, demişti.
Tam itiraz edecekken aklıma bir fikir geldi.
- Ayşe teyze.
- Söyle yavrum.
- Hastaneye gitmemi istiyorsan sana sorduğum sorulara cevap verir misin?

Ayşe teyze bir süre ne dediğimi anlamaya çalışmıştı. En sonunda da tereddütle,
- Sor kızım, demişti.
Önce derin bir nefes aldım ve sonra da şu soruyu sordum;
- Ayşe teyze, Zeynep nasıl bu hâle geldi?
Sorumdan sonra Ayşe teyzenin gözlerinden bir hüzün bulutu geçti. Ve ben kendimi kötü hissettim.
- Ayşe teyze istemiyorsan cevap...
Ayşe teyze sözümü kesip konuşmaya başladı.
- İki yıl önceydi. Zeynep okula gidiyordu. Çok severdi okula gitmeyi. Büyüyünce öğretmen olmak isterdi hep. Sonra bir gün Zeynep'i okuldan almak için evden çıktım. Yoldayken telefonum çaldı. O çarşıdaki canlı bomba... Yani oğlum... O da lisede okuyordu. Arayan lisenin müdürüydü. " Oğlunuz kaç haftadır okula gelmiyor. Sizinle görüşebilir miyiz?" Dediler. Ama ben her sabah önce onu sonra da Zeynep'i okula bırakıyordum. Hemen oğlumun okuluna gittim. Zeynep'te onu almaya okula gelmediğimi görünce eve kendi dönmek istemiş. Sonra da bir araba...
Derken Ayşe teyze gözyaşlarına boğulmuştu. Elimi sırtına koyup ona sarıldım.
Herkesin gün içinde kimsenin farkına varmadığı acıları vardı. Herkesin kendi yaşamı, hüzünleri, umutları , hayal kırıklıkları vardı. Herkes kendi filminin başrolüydü. Babam haklıydı: her insan bir dünyaydı aslında. Ve birçok insanın dünyası defalarca kez başına yıkılıyordu. Yaşam ise yıkılan bir dünyayı defalarca kez yeniden kurmaktı. Tabii hâlâ yaşama hevesine sahipsen dünyayı yeniden kurardın. Yaşama hevesi olmayanlarda yıkılan dünyalarının enkazında yaşardı. Tıpkı Ayşe teyze gibi. Ve tıpkı benim gibi...

VATANAŞK ( Askeri Kurgu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin