8.

4.7K 222 8
                                    

  Arabayı Bahar'ın çalıştığı hastanenin önüne park edip araçtan indim. Buraya geliş sebebim Fırat'ın ödediği masa parasını Bahar'la konuşmaktı. Hastanenin kapısından girdiğimde danışmana doğru ilerleyip
- İyi günler. Ben doktor Bahar Soydan'ı görmek için gelmiştim, dedim.
Saçları platin sarısı olan kadın
- Hastası mısınız? Diye sordu.
- Hayır. Arkadaşıyım.
Kadın başını sallayıp önündeki masa üstü bilgisayara yönelirken
- Bekleyin lütfen, dedi.
Bilgisayarda birkaç birşey yapan kadın tekrar bana dönüp
- Bahar hanım ameliyatta, dedi.
Başımı sallayıp teşekkür ettim ve hastanenin çıkışına doğru ilerlemeye başladım. O sırada arkamdan tanıdık bir ses " Hazan hanım" diye seslendi. Sesin geldiği yöne döndüğümde karşımda Filiz'i gördüm. Ona doğru birkaç adım atıp
- Efendim? Dedim.
Filiz ise karşımda durup kahverengi tonlarında ki gözlerini gözlerime dikip
- Nasılsınız? Dedi.
Anlamayan gözlerle yüzüne bakıp
- İyiyim. Siz nasılsınız? Dedim.
Gözlerimin içine dik dik bakmaya devam eden Filiz bana meydan okur gibiydi. Ama neden?
- İyiyim.
- İyi olun , dedim sakince.
Ve iyi akşamlar dileyip hastaneden çıktım.
Sanırım Filiz'in bu tavrının sebebi Fırat'tı. Bana gözdağı mı vermeye çalışıyordu? Psikolojik olarak insan karşısındakini tehdit etmek veya baskılamak istediğinde direk gözlerinin içine bakardı.
Bu durumdan rahatsız olmuştum. Filiz'in Fırat'la aralarında bir engel olduğumu düşünmesi kendimi huzursuz hissetmeme neden olmuştu. Fırat'la aramda bir samimiyet yoktu ki birbirimizi tanıyalı bir hafta bile olmamıştı. Yine de Fırat'la arama daha fazla mesafe koymaya karar verdim.

Arabaya binip motoru çalıştırdığımda saat 17.30 olmuştu. Şırnak merkeze doğru arabayı sürmeye başladım. Evin depozitosunu ödemek için bankadan para çekecektim. On onbeş dakikalık yolculuk sonrası arabayı bir yere park edip indim. Bulunduğum yerin karşısındaki ATM'ye doğru ilerledim.
Şırnak sakin bir şehirdi. Belki de İstanbul gibi karmaşık ve gürültülü bir şehirden sonra bana öyle geliyordu. Güneş şehri terk ederken etraftaki insanlar yavaş yavaş azalıyordu. Sokak lambaları birer birer yanarken araçlar sakin sakin ilerliyordu. İstanbul'da ise işten dönüş saatleri hep bir kaos olurdu.
Şırnak'ı sevmiştim. Bu sakinlik ruhuma iyi gelecekti.

ATM' den ihtiyacım olan kadar para çektim ve parktaki köpek için mama almak amacıyla petshop aramaya başladım. Bir süre etraftaki mağazalara, dükkanlara bakarak yürüdüm.
Akşam saatlerinde bu yürüyüşü İstanbul'da da yapardım. Sahil şeridinden gider arabayı bir yere park ederdim. Sahildeki köfteci amcadan bir ekmek arası köfte ve ayran alıp bir banka oturur denizi seyrederdim. Mutlu olmak çok basit bir şeymiş gibi gelirdi o anlarda. Ta ki ekmek arası köfteyle ayran bitene kadar. Sonra yine hep bir dönüş vardı çünkü; eve dönüş ve gerçeğe dönüş. Ben gidişlerin insanıydım.

Sonunda bir petshop bulup içeriye girdim. Onbeş kiloluk bir köpek maması alıp çıktım. Mama biraz ağırdı ama taşımakta pek fazla güçlük çekmiyordum.
Mamayı arabaya kadar omzumda taşıyıp arabanın bagajına koydum. Biraz nefesim düzensizleştiği için astım ilacımı alıp ağzıma birkaç kez sıktım. Arabaya binip eve dönecekken aklıma Ayşe teyzenin yıpranmış ayakkabıları geldi. Kış yaklaşıyordu ve yeni bir ayakkabıya ihtiyacı vardı. Arabayı kilitleyip bir kadın ayakkabı mağazasına girdim. Ayşe teyzeye güzel kışlık bir ayakkabı alıp çıkarken Zeynep ve kendim içinde birer çift ayakkabı aldım. İnşallah ayaklarına tam olurdu.
Arabaya binerken elimdeki poşetleri yan koltuğa koydum. Cebimdeki telefonu çıkarıp Bora'dan haber var mı diye baktım ama yoktu. Sistemdeki sorun gerçekten büyüktü demek ki. Rehbere girip Cihan abiyi aradım. Bir kaç çalışta açılan telefondan Cihan abinin "alo" diyen sesi duyuldu.
- İyi akşamlar Cihan abi.
- İyi akşamlar kardeşim. Bir sorun mu var?
- Sorun denemez.
- Ne oldu?
- Akşam savcının odasına yerleştireceğim böceği nereden bulacağımı soracaktım.
- Söylemeyi unutmuşum. Sana yolladığım kargonun içinde var.
- Tamam abi ama bu verici denilen alet pilli. Pili biterse bir işe yaramaz. Savcıyı ne kadar süre dinlemeyi düşünüyorsunuz?
Cihan abi derin bir nefes alıp
- Bilmiyorum Hazan. Vericiyi elektrikli bir aletin içine yerleştirmen gerekiyor. Enerjisini elektrikli aletten alabilir, dedi.
Anlamayan bir sesle
- Abi elektrikli alet mi sökeceğim? Diye sordum.
Cihan abi sıkıntılı bir sesle
- Hazan biliyorum zor ve tehlikeli ama sen buna göre eğitim aldın. Yapabileceğini ikimizde biliyoruz. Hiçbir şey için değilse bile vatan için. Sana güveniyorum. Görüşürüz, diyerek telefonu kapattı.

VATANAŞK ( Askeri Kurgu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin