43.

2.3K 94 27
                                    

                               ******
    Gözlerim kapalı başım hâlâ arabanın camına yaslıyken kulağımdaki kulaklıkta hangi şarkı çalıyor, melodisi nasıl, sözleri ne anlatıyor hiçbirinin farkında değildim. İçimde kopan fırtınalar, zihnimde dönüp duran düşünceler, bugünün ruhuma bıraktığı ağırlık herşey koca bir hezeyanken sakil bir halin içinde beni bekleyen yarınki kaybıma istemeye istemeye yaklaşıyordum. Oğuz'u kaybedecektim. Beni anlamayacak anlasa bile affedemeyecekti. Koskoca askeriyede, silah arkadaşlarının yanında en değer verdiği şeye, bu vatana , bu millete ihanet ettiğini söyleyecektim. Ben söyleyecektim; "kardeşim" dediği, yanında olduğu, her ne yaparsa yapsın affettiği, abilik yaptığı ben. Yarın yaşanılacak olan anın her bir saniyesi koca bir yıkım olacaktı Oğuz için. En güvendiğinden yiyecekti en büyük darbeyi. Asla affetmeyecekti beni. Bir daha "kardeşim" demeyecek , sevmeyecekti. O bana her zaman yanımda olduğunu söylerken ben bir yabancı gibi yarın karşısına dikilecektim onun. Üstüne üstlük en son, dün sabah hastanede, telefonda yaptığımız konuşmadan sonra, böyle bir zamanda, Oğuz zaten bana yeterince kızgınken bütün parçalar onun gözündeki değerimi yerle bir etmek için birleşecekti.

  Belki de Cihan abi haklıydı. Hiç gelmemeliydim bu şehire. Ne Fırat'a aşık olmalıydım ne de Oğuz'a bu kadar yakın. Yıllar önce kaybettiğim birşeyin intikamını almak için geldiğim bu şehirde yeni yeni kayıplar veriyordum. Herşey düzelir, daha iyi olur gibi beklentilerim yoktu. Hiçbir zaman olmamıştı. Ama istiyordum ki herşey şuan olduğundan daha kötüye gitmesin, en azından elimdekileri müdafaa edebileyim. Lakin olmuyordu, olmayacaktı. Namütenahi bir şekilde hayatım boyunca kayıplar vermeye devam edecektim sanırım. Olsundu. Öyle olsundu.

  Kapalı olan kirpiklerimin arasından bir damla yaş süzülüp yanağımda yol alırken altımda hareket eden aracın durduğunu hissedişimle gözlerimi açtım. Yanağıma doğru süzülen yaşı silip başımı, yasladığım camdan ayırırken oturduğum yerde toparlandım. Emniyet kemerini çıkartırken gözlerim, isteğim üzerine geldiğimiz, Şırnak Silopi adliye binasını buldu. Işıkları kapalıydı. Saatin 20.47'yi gösterdiğine bakılırsa bu durum pekte tuhaf sayılmazdı.

  Kucağımda duran çantamı askısından tutup omzuma asarken, askeriyeye giden toprak yolun girişindeki benzinlikte durduğumuzda aldığım, içinde kuruyemiş ve su olan poşetide elime almıştım. Doktorun verdiği diyet listesinde kabuklu kuruyemiş tüketmem gerektiği yazılıydı. Bende adliyede işim olduğu için eve gidip kendime birşeyler hazırlayamayacağım ve listede bulunan ev yemeklerini herhangi bir yerde bulamayacağım için kuruyemişle birlikte bolca su almıştım yanıma. O an aklıma benzinliğin marketinde Fırat'ın benimle konuşmaya yeltenmeden etrafımda, belirli bir mesafede, dolanışı gelirken gözlerim dikiz aynasından Fırat'ın, hemen arkamızda duran, aracını buldu. Benzinlikteki hâlinden anladığım kadarıyla hâlâ çok kızgın, öfkeli ve sinirliydi. Bu siniri tam olarak neyeydi anlayamıyordum. Ama yakınlarımda olsa da uzak duruyordu benden. Öyle ki benzinlikte benimle konuşmak yerine Yağız'la konuşmayı tercih etmişti. Ne konuştuklarını ise bilmiyordum. Bir kere Yağız'a sormaya yeltenmiştim. Ancak Yağız , "Senin bilmen gereken birşey olsaydı sana söylerdi bana değil. " Diyerek soruma cevap vermemişti. Bende daha fazla üstelememiştim.

  Hafifçe içimi çekip oturduğum koltukta arkaya dönüp bilgisayar programcılarına, "Teşekkür ederim. İyi akşamlar." Dedim. Onlarda bana "iyi akşamlar" derken Yağız'a döndüm. Onun gözleri önüne dönükken, "Yardımların için sağol." Dedim. Yağız belli belirsiz başını sallarken hafifçe sıkıntılı bir şekilde içimi çektim. Bugün Yağız'a biraz sert çıkışmıştım. Daha yeni yeni tanışıyorduk bana bu kadar gönül koyması garip gelse de gururu kırılmıştı belli ki . Ona bir özür borçluydum. Bu yüzden dilimin ucuyla alt dudağımı hafifçe nemlendirip, "Özür dilerim. Bugün biraz sert çıkıştım sana. Seninle öyle konuşmaya hakkım yoktu. Kusura bakma. " Dedim. Yağız'ın gözleri anlık bir beni bulurken Ondan özür dilememi beklemediğini anlamıştım.  Önüne geri dönüp, "Önemi yok. " Dedi düz bir sesle.

VATANAŞK ( Askeri Kurgu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin