31.

3.5K 136 39
                                    

                               *****

       Kim Chin'i kaldığı yere bırakıp tekrar yola koyulmuştum. Hemen arkamda da Fırat vardı . Askeriyeden çıktığımızdan beri peşimdeydi. Bunu neden yaptığını biliyordum. Herhangi bir tehlikeye karşı beni korumak için peşimden ayrılmıyor, yakınlarımda oluyordu.

  Derin bir nefes alıp dikiz aynasından Fırat'ta olan gözlerimi yola çevirdim. Bizim mahalleye dönen kavşakta kırmızı ışıkta dururken aklıma Ayşe teyzeler gelmişti. Çok yorgundum. Uykumda vardı ama yinede Ayşe teyzelere gitmeye karar verdim. Çok kalmazdım. Hatta belki kapıdan görür geri dönerdim. Maksat iyi olup olmadıklarını görmekti. Her ne kadar kapılarına diktiğim VASÖ polisleri bana günün sonunda evin etrafında olan biteni arayıp rapor etse de kendi gözlerimle görmek istiyordum.

  Ve tabii diğer yandan Fırat vardı. Tartışacaktık. Biliyordum. Ama istemiyordum. Saçma sapan bir olaydı. Beni Kim Chin'den kıskandığı için bağırıp çağıracaktı. Daha dün akşam bozulan aramızı bile düzeltemeden yeni bir tartışmayla belki de iyice birbirimizden uzaklaşacaktık. Böyle olacaktı. Çünkü ben kendimi biliyordum. Kırıldığım an kendimi geri çekerdim. Fırat'ta gururundan gelip benden özür dilemezdi. Kendisi söylemişti "ben hayatımda kimseden özür dilemedim" diye. Bende Fırat'la aramızda geçecek olan tartışmayı ne kadar erteleyebilirsem o kadar ertelemek adına bizim mahalleye dönen kavşakta sola dönmek yerine sağa sinyal verip  döndüm. Ve Ayşe teyzelere gitmek üzere yola koyuldum. Tabi Fırat'ta benimle beraber aynı yöne direksiyon kırmıştı.

   O sırada telefonum çaldı. Gözlerimi yoldan ayırıp telefonun ekranına baktığımda Fırat'ın adını gördüm. Nereye gittiğimi soracaktı. Derince içimi çekip aramayı yanıtladım.
Fırat'ın "alo" dememe bile izin vermeden,
- Nereye gidiyorsun? Diye soran sert sesi kulaklarıma doldu. Sesinden bile anlayabiliyordum ki çok sinirliydi.

  Yine de gayet sakin bir sesle,
- Ayşe teyzelere gidiyorum , dedim.
Fırat ise sert bir nefesi alıp verirken,
- Hiçbir yere gidemezsin! İleriden geri dön! Dedi git gide sertleşen sesiyle.

  Bende sinirlenmeye başlamıştım. Kim oluyordu da benimle böyle emredici konuşabiliyordu. Hadi yanlış birşey yapmış olsam, Fırat'ın bu öfkesini gerçekten hak etmiş olsam  haklıydı. Ama ben yanlış birşey yapmamıştım.
Bu yüzden hafif sertleşen sesimle,
- Ben geri falan dönmüyorum. Nereye gideceğimi sana soracak değilim. Ama sen çok istiyorsan geri dönebilirsin, dedim.

Dönsündü. Ben kendi başımın çaresine kendim bakabilirdim. Koruma gibi peşimde gezmesine gerek yoktu. Bu kadar kalbimi kırıp beni üzdükten, kendi içinde beni yargısızca infaz ettikten sonra beni korumak için peşimde geziyor diye benimle bu şekilde konuşmasına izin verecek değildim. Yirmi dört yaşında koca kadındım ben. Bu mesleğe başladım başlayalı tehlikedeydim. Hayatım Fırat'la başlamamıştı. Kendimi kimlerden, nelerden korumuştum şimdiye kadar. Ona ihtiyacım yoktu. Sadece sevgisine ihtiyacım vardı. Onunda sonu hep böyle sancılı bitiyordu. Beni seven , öpüp koklayan adamla bana böyle sert ve acımasızca konuşan adamın aynı kişi olup olmadığını sorguluyordum her defasında. "Hep böyle mi olacak? " diye düşünüp duruyordum. İçim zaten kara bulutların meskeniyken böyle sallantılı bir ilişkiyi kafam kaldırmıyordu. Fırat'ın istemediği ve benim yaptığım herşey suçtu onun için. Asker olduğu için mi bu kadar baskın ve emrediciydi? Yoksa tehlikede olduğumu düşündüğü için mi böyleydi? Güvende olduğumu düşündüğü an düzelir miydi? Ya da aramızdaki yaş farkından dolayı bana karşı bir koruma iç güdüsü mü vardı? Veyahut karakteri mi böyleydi? Belki de her insanın zirvede yaşadığı bazı duygular vardı ve Fırat'ın ki de kıskançlık ve öfkeydi. Bilmiyordum.  Anlamıyordum. Kafam allak bullaktı.

VATANAŞK ( Askeri Kurgu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin