46.

2.5K 91 26
                                    

*******
Ciğerlerime ulaşmayan hava nefes alış verişlerimi zorlaştırırken yine astımım tutmuştu. Sesli sesli alıp verdiğim nefesler göğüs kafesimi yükseltip alçaltırken canım yanıyordu. Fırat'ın saçlarımı seven ve sırtımı sıvazlayan elleri dururken, "Yavrum" diyen endişeli sesi kulaklarıma doldu. Birşey söyleyecek halim olmadığından boynuna sarılı olan kollarımı çözüp bir elim bağrımı bulurken kendimi Fırat'tan geri çektim. O da bedenime sarılı olan kollarını gevşetirken yüz yüze geldiğimizde astım spreyini dudaklarıma dayadı. Ağzıma birkaç kez ilacı sıkıp geri çekerken kara gözleri yüzümde geziniyordu. Derin bir nefes alıp aldığım nefesin ciğerlerime ulaşmasıyla yutkundum. "Tamam mı yavrum? Sıkayım mı biraz daha?" Başımı olumsuz anlamda sallayıp , "Tamam." Dedim. Sesim ağladığım için tarazlı ve güçsüz çıkmıştı. Fırat ilacı masanın üzerine bırakıp eliyle yanaklarıma doğru süzülmeye devam eden yaşları silerken alnımı öptü. "Kurban olduğum". Usulca burnumu çekip göğsümdeki elimi şortumun iyice yukarıya sıyrılmasıyla açıkta kalan bacağıma koydum. Diğer elimde Fırat'ın geniş omzundayken tişörtünü sıktığımı fark edip elimi çektim. O ise beni daha sıkı sarıp yanağımı öperken yüzümdeki elini çıplak belime koymuştu. Gözleri de öylece yüzümde gezinirken bense Ona bakmıyordum. Gözlerim sarı ve gri olan iki berjerin arasındaki ayaklı abajurdaydı. Işığı gözümü alsa da gözlerimi oraya sabitlemiştim.

Usulca içimi çekip uzun kirpilerimi gayri ihtiyari bir şekilde kırpıştırırken Fırat'ın boynuma kondurduğu öpücükle başımı onun başına yasladım. "Yavrum iyi misin?" Bilmiyordum. Yine işi bir şekilde Fırat'ın kucağında ağlamaya bağlamıştım. Kendi kendime de ağlıyordum ancak Fırat'ın kollarında ağlamak daha iyi hissettiriyordu. Yalnız değilmişim gibi yanımda onun varlığını hissetmek güven veriyordu. Lakin şuan ağlamak istememiştim aslında. Birden olmuştu her ne olduysa. İçtiğim çorba boğazımda düğümlenmiş kafamın içindeki sesler beni yine bir ağlama krizinin içine itmişti.

"Bilmem" dedim öylesine. Hiç uykum olmamasına rağmen uyumak istiyordum. Keşke evde uyku ilacı olsaydı. Fırat başını boynumdan kaldırıp yüzüme bakarken bir eliyle önüme dökülen saçlarımı geriye doğru itip, "Bak bakayım bana" dedi. Abajura bakarken kıstığım gözlerimi Fırat'ın yüzüne çevirip o çok sevdiğim kara gözlerine baktım. Kara gözleri yüzümün her zerresinde gezinirken Fırat sıkıntılı bir nefesi alıp verdiğinde,"Hazan konuş yavrum benimle." Dedi. "Bak iyi değilsin. Üzme beni. Hadi." Nemli gözlerimi gözlerinde gezdirip , "Anlatacak birşeyim yok ki." Dedim. "Herşey bildiğin gibi. " Halamla yaptığımız konuşmayı Fırat'a anlatmak istemiyordum. Aslında istiyordum ama yine ağlamaktan korkuyordum. Halamın sözleri çok ağrıma gitmişti çünkü. Fırat saçlarımdaki elini yanağıma koyup baş parmağıyla usul usul tenimi severken, "Değil" dedi. "Başka birşey var Hazan. Anlat bana. Bak susuyoruz, üstünü örtüyoruz olmuyor. Bir de konuşmayı deneyelim yavrum. "

Hafifçe yutkunup gözlerine bakarken alt dudağımı hafifçe nemlendirip içimi çektim. Başka birşey olduğunu anladığının farkındaydım zaten. Gözlerime içimi görüyormuş gibi bakıyordu. "Ya yine ağlarsam?" Dedim usulca. Fırat gözlerime bakıp, "Ben burdayım" dedi. Başımı belli belirsiz salladım. Anlatacaktım. Fırat'ı artık ailem gibi görüyordum çünkü. Aramızda bir nikah olmasa da kocam gibiydi.

Derin bir nefes alıp verirken, "Halamla konuştum." Dedim. Fırat'ın kaşları sorgulayıcı bir şekilde hafifçe çatılırken, "Oğuz'un annesi mi?" Diye sordu. Başımla onu onaylayıp, "Evet." Dedim. "Nefise halam. Oğuz'un olayını öğrenmiş. Beni aradı." Fırat sözümü kesip, "Nasıl öğrenmiş? " dedi. Nasıl öğrendiğini biliyor en azından tahmin ediyor gibiydi. Gözleri hafiften öfkeyle parlarken yüz hatları sertleşmişti. "Dilek söylemiş" dedim. Fırat sert bir nefesi alıp verirken devam ettim. "Bağırıp çağırdı bana. Çok emeği vardı üzerimde. "Haram olsun " dedi. "Yeri geldi kendi çocuklarımdan daha üstün tuttum seni. Nankör " dedi. "Benim oğlum ne yaptı sana? Abilik etmekten koruyup kollamaktan başka ne yaptı?" Dedi. " Sesim hafifçe titrerken yutkundum. Fırat beni iyice kendine çekip alnımı öperken, "Şşş tamam yavrum" dedi. Bir eliyle de sırtımı beni sakinleştirmek istercesine sıvazlıyordu. Bense dolan gözlerimi kırpıştırıp başımı Fırat'ın göğsüne koydum. Böyle anlatmaya devam edersem ağlayacağımı bildiğimden başka bir yerden anlatmayı seçtim. "Antep'tekiler pek annemi sevmezler. Babamla evlenmeden önce bir kere evlenip boşanmış ve çocuklu olduğu için babam annemle evlenirken istememişler. O zamandan beri de pek yıldızları barışmamış. Özellikle Nefise halamın anneme karşı çok büyük bir nefreti var. Bugün bana "anasının kızı " dedi. "Allah belanı versin, iki yakan bir araya gelmesin inşallah " diye bağırdı. " Duraksayıp yutkundum. Fırat ise saçlarımı öperken kasılmıştı. Alıp verdiği sert nefesler başımı koyduğum göğsünü yükseltip alçaltırken kollarımı beline sardım. "Bir oğlu daha vardı Nefise halamın. Yavuz abi. O da askerdi. Yüzbaşıydı senin gibi. Hakkari'de görev yapıyordu. Bundan üç yıl önce sizinle ortak yürüttükleri bir operasyonda sınırda şehit düştü. Biliyorsundur. Halam "bir oğlumu bu vatan için toprağa verdim ben. Diğer oğlumu da vatan haini diye hapse mi göndereyim?" Dedi. En çokta bu sözü oturdu içime. Oğuz suçsuz ve ben onu kurtaracağım. Ama anlatamadım Ona. Çünkü o bir şehit annesi. Çok yandı canı. Öfkesini çıkaracak birine ihtiyacı vardı. Haklı olarakta benden çıkardı. Haksız mı sence? Ben burada böyle oturmayı, bu çorbayı içmeyi, senin beni sevmeni hak ediyor muyum?" Sözlerimi bitirdiğimde sol gözümden süzülen bir damla yaş yanağıma doğru yol alırken Fırat'ın saçlarımda gezinen dudakları sırtımı sıvazlayan eli durmuştu. "Saçmalama" dedi azarlayıcı bir tınıda çıkan sesiyle. "Ne demek "hak ediyor muyum ?" Ağzından çıkanı kulağın duysun Hazan. Tamam halan kendince haklı olabilir. Şehit annesi saygı duyarım. Ama sen sana söylediği o sözlerin hiçbirini hak etmiyorsun. Madem o kadar baktı sana o zaman seni dinlemesini de anlamasını da bilecekti." Duraksadı. Sert bir nefesi alıp verirken, "Halan diye çok fazla birşey söylemek istemiyorum yavrum. Ama kendine bu kadar yüklenmen hoşuma gitmiyor." Dediğinde halamın söylediği sözlere sinirlenmişti. Aslında sinirlendiği şey halamın beni üzmüş olmasıydı. Ama merak ettiğim eğer Oğuz'a yaptığım şeyin aynısını ya da bir benzerini Fırat'a yapmak zorunda kalsam ne hissedeceğiydi. O zamanda böyle kendi içinde de olsa savunur muydu beni? Hiç kızmaz darılmaz mıydı? Beni suçlamaz, hâlâ sevmeye devam eder miydi? Bilmiyordum.

VATANAŞK ( Askeri Kurgu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin